Ana içeriğe atla

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670)

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670)

Döneminin önemli düşünürlerinden biridir. Önemi ise, birçok fikrinin günümüzde bile uygulanabilir olmasıdır.
Lâtince ve ilahiyat tahsil etmiş. Eğitimdeki aksaklıkları görmüş ve düzeltmek istemiştir. Birçok ülke ve şehir dolaşmış, birçok okulda öğretmenlik ve hayatının son döneminde papazlık yapmıştır. Bacon, Ratka ve Vives”in etkisinde kalmıştır. İngiltere”, İngiliz okullarını ıslah etmek üzere davet edilmiş, burada bütün bilimleri bir araya toplayacak bir ansiklopedi (pansofi) yazmak istemişse de başarılı olamamıştır.
“Comenius, muhtelif işlerde çalışmış ve muhtelif problemler üzerinde kafa yormuştu. İlk önce papaz sıfatıyla mezheplerin ortadan kaldırılmasına gayret etmişti. Mezhep savaşları ile Avrupa”nın tam bir sefalete ve fakirliğe düştüğünü gören Comenius, bu işin çok önemli olduğuna kanaat getirmişti. Fakat sakin bir hayat yaşayamadığı ikide birde göç etmek zorunda kaldığı için bu idealini gerçekleştirmeye muvaffak olamamıştı.  Bereket ki gittiği yerlerde öğretmenlik vazifesi bulmuş ve bu sayede öğretim ve eğitim hakkında düşünmek ve eser yazmak imkânı bulmuştu.
“Comenius”un en büyük ve en değerli eseri Didaktika Magna (Büyük Didaktika) adıyla tanınmış olan öğretim metodu eseridir.[1]
“Comenius, öğretim, eğitim, okul ıslahatı ve teşkilatı hakkında neler düşündüğünü bu eserde bir bütünlük içinde yazmıştı.
 “Öğretim metodu, herkesin her şeyi öğretebilmesi için herkesçe kabul edilmesi şart olan bir sanattır.”
“Ona göre öğretim, sıkıcı ve üzücü olmamalı, tersine olarak temelli ve hoş olmalıdır. Bugünün hayatı yarın için bir hazırlıktır. Akıllı bir yaratık olan insanın görevi her şeyi bilmesi, eşyaya ve kendine hâkim olması ve tanrının bir kulu olmak itibarıyla da her şeyi tanrı ile ilişkili kılmaya çalışmasıdır.
“Buradan öğretim ve eğitim için zaruri olarak üç problem çıkarılabilir: birincisi bilimsel bilgi, ikincisi ahlâk ve fazilet, üçüncüsü de gerçek anlamıyla tanrı sevgisi ve korkusudur.
“Tabiat, bize bu üç görev için yetenek ve tohum vermiştir. Tabiat, bunları bize hiçbir zaman hazır ve işlenmiş olarak vermez. Biz, bunları işlemeliyiz. Bunun için insanın eğitilmesi ve öğrenmesi lâzımdır.[2]
“Öğretim ve eğitim mümkün olduğu kadar erken başlamalıdır. Zira bitkilerde olduğu gibi insanları da küçükken, taze iken daha kolay yetiştirmek ve eğitmek mümkündür. İnsanın küçükken aldığı etkiler ruhta devamlı ve kuvvetli olarak yerleşir kalır. [3]
“Bu görevi en tabiî olarak yerine getirecek etmenlerden biri ailelerdir. Çocuğun dünyaya gelmesine vasıta olan aileler, aynı zamanda çocukları akıllı, faziletli ve dindar olarak da yetiştirebilir.  Yazık ki ailelerin çocuklarına iyi bir eğitim verecek vakitleri olmadığı gibi bilgileri de yoktur. Bunun için çocukları ayarı kurumlarda ve okullarda yetiştirmek gerekir. Okulda örnek olma ve rekabet gibi şeyleri düşünürsek okul eğitiminin aile ve özel eğitimden daha etkili ve daha faydalı olduğunu kabul ederiz. [4]
“Zengin olsun, fakir olsun; kız olsun, erkek olsun; hatta şehirde veya köyde doğmuş bulunsun her çocuk aryasız (istisnasız) okula gitmeye zorlanmalıdır. Zira insan, her şeyden önce insandır, insan olarak dünyaya gelen herkes, aynı büyük amaç için yani gerçek insan olmak için dünyaya gelmiştir. [5]
“Okullarda her çocuğa her dersten bilgi verilmelidir yani her önemli şeyin özü, sebebi ve amacı hakkında çocuklar aydınlatılmalıdır. Bu suretle çocuklar dünyada pasif bir seyirci olmaktan ziyade geleceğin aktif oyuncuları, etkin üyeleri olduklarını iyiden iyiye kavrarlar.
“O hâlde birer insanlık kurumu olan okullar çocuklarda bilim ve güzel sanatlara ait yetenekleri geliştirmeli, dillerini inceletmeli, ahlâklarını iyileştirmeli ve onlara tanrıyı sevdirmelidir. [6]
“Bugün, bu ödevleri mükemmel bir surette yapacak okullar yoktur. Sonra, bugünkü okullar fakir halk tabakası için çok pahalıdır. Bu bakımdan bugünkü okulların kapıları halk çocukları için kapalı demektir.
“Sonra bugünkü okulların öğretim ve eğitim alanında uyguladıkları metotlar da kusurludur, yanlıştır. Okullarda eğitim çok serttir. Tanrı korkusu ruhlara yerleştirilmiyor ve ahlâkî faziletler arka plânda kalıyor. Çocuklara verilen bilgiler karanlıktır ve karışıktır. Sonra bu karışık ve aydın olmayan bilgiler de çocuklara çok zor olarak veriliyor. Hiçbir yerde eşyanın gerçekliği çocuklara tanıtılmıyor. Okullarda türlü kelimelerle papağan gibi konuşuluyor ve şarlatanlık yapılıyor. Bunları düşünürken Comanius, okulda geçirdiği zamanlara kaybolmuş zamanlar diye üzülüyor.
Öğretimde en çok şikâyet edilecek ders Lâtincedir. Çocuklar 15-20 yaşına kadar maksatlarına ulaşamadan okullarda arasız Lâtince öğrenmektedir. Bir sokak çocuğu, bir ahırcı bile bu kadar zamanda anadilinden başka yabancı bir dili şöyle böyle konuşacak seviyeye gelebilir. Bu bakımlardan hayatlarının önemli bir kısmını bugünkü okullarda geçiren çocuklara acımamak elden gelmez.[7]  
“Comenius, okulların bu hatalı ve noksan teşkilatına karşı bütün memleket çocuklarının okuyabileceği kurumlar açılmasını lüzumlu görmektedir. Çocuklar bu yeni kurumlarda kendilerini ahlâklı ve bilgili yapacak her şeyi öğrenmelidir. Öğretim, sert ve sıkıcı olmamalı, dayak cezası okullardan kalkmalıdır. Çocuklar baskı altında bulunmadan en kolay bir tarzda adeta kendiliğinden ilerlemeye götürülmelidir.
“Öğretimden maksat, çocuklara sathi ve gösteriş şekline bilgi kazandırmak değildir; belki onlara gerçek bilgi vermektir. Bunu da zahmetli ve sıkıntılı bir şekilde değil kolay bir tarzda öğretmelidir. Bunun için günde dört saat ders yeter. Comenius, sonraları saat sayısını altıya çıkarmak lüzumunu duymuştur. Buna karşı evde çalışmaya ayrılan saatleri çok azaltmak lâzımdır.
“Bunlardan başka bir öğretmen 100 öğrenciye ders verebilmelidir. Bu ise ancak kendisinin tavsiye ettiği öğretim metoduyla mümkün olabilir.”
Kanat, buraya kadar yapılan açıklamalar için şöyle demektedir. “Hümanistler zamanında öğretmenler tek çocukla uğraşırlardı. Bunun bütün halkı okutacak bir tedbir olmadığı meydandadır.
“Okulların kendi fikrine göre düzeltilmesiyle her şeyin birden düzeleceğini düşünmek aşırı bir fikir olur. Fakat okulların kendi düşüncesine göre düzenlenmesiyle ancak insan yavrularını insan olarak yetiştirmek mümkün olur. Metoda bağlı bir öğretmen çocukların bireysel yeteneklerini hiçbir zaman gözden uzak bulundurmamalıdır.
“Okulları düzeltme plânı dikkatle düşünülmüş bir nizama göre yapılmıştır. Bu nizam gerçek öğretmen olan tabiattan alınmıştır.”
Comenius, tabiat bakımından Rousseau gibi çocuğun iç tabiatını anlamıyor, onun tabiattan kastı dış tabiattır, dış âlemdir. [8] İşte bu dış tabiatta görülen nizam ve intizam öğretimde taklit edilmelidir. Öğretimde buna tabiî metot denir. Bu tabiî metot da ilk önce karşımıza çıkan engelleri kaldırmak lâzımdır. Bundan sonra gerekli olan şeyleri yapmaya çalışmalıdır. Burada bizi şu noktalar düşürmelidir.
1. Zorunlu olan şeyleri öğrenmeye vaktimiz olmalıdır. Bu da hayatımızın uzun olmasıyla mümkündür. Bundan çıkan sonuç, sıhhate, beden sağlığına önem vermektir. Comenius beden sağlığını sağlamak için iş ile dinlenme arasında elverişli ir ayırma yapılmasına ayrıcı önem verir.
2. Öğretimde muvaffak olmak için uygun zamanı seçmelidir. Bu noktada tabiattan ders almak suretiyle uygun zamanları bulmak ve seçmek mümkündür. Tabiat bize öğrenim ve eğitime mümkün mertebe erken başlamayı ve sabah saatlerini derslere ayırmayı ve her şeyi çocuğun düşünce yeteneğine ve karakterine uydurmayı emretmektedir.
Ders konularında da tabiî gidişi izlemelidir. Dilden önce düşünceyi uyandırmalı, real dersleri real olmayan derslerden, misalleri kurallardan önce öğretmelidir.[9]
Dil,  gramerden değil, uygun gördüğümüz yazarların eserlerinden öğrenilmelidir. Genel olarak ilkönce çocuğun düşüncesine ve anlayışına önem vermeli, düşünceyi kuvvetlendirmek için her vasıtaya başvurmalıdır. Bundan sonra belleği kuvvetlendirmeli ve en sonunda dili ve eli işletmeli ve geliştirmelidir.
Bundan başka çocukları belli bir zaman içinde daima belli bir şeyle uğraştırmalıdır. Yani çocukları dar bir zaman içinde birok derslerle değil bilhassa bir dersle meşgul etmelidir.
Öğretimde tümevarım metodundan faydalanmalıdır, somuttan soyuta doğru ilerlemelidir. Bilimlerde öğelerden işe başlamalı ve her ayrı şeyi, her parçayı onlara öğretmelidir.
3. Okul, amacını nasıl olayca elde edebilir? İlkönce çocuklarda öğrenme merakını canlandırmalıdır. Sonra öğretim metodu ile öğrenme zahmeti azaltılmalıdır. Öğretim metodu o şekilde olmalı ki çocuğa hiçbir şey fena görünmemeli, hiçbir şey onun gözünü korkutmamalıdır. Çocuk her vakit severek ve isteyerek öğrenmelidir.[10]
Okul binası sevimli ve neşeli olmalıdır. Sınıflar aydınlık ve resimlerle süslenmiş bulunmalıdır. Okulun bir oyun yeri, bir de genişçe bahçesi olmalıdır. Okulda bütün öğretmenlerin güler yüzlü ve yumuşak olmaları lâzımdır. Daha iyi ve daha kolay öğretmek için dayak cezasına başvurulmamalıdır.
Mamafih bu kadarı yetmez. Derslerin konuları da meraklı ve çekici olmalıdır. İlkönce kısa kurallardan ve daima kolaydan işe başlamalı, basit noktaları anadilinde öğretmeli ve açıklamaları anadilinde yapmalıdır.
Çocukları konu bolluğu içinde boğmamalı, belleği anlaşılmayan şeylerle doldurmamalıdır. Her kural misallerle perçinlenmeli ve misaller üzerinde çok işlenmelidir. Çocuklara bir şey anlatılırken, bir misal söylenirken daha iyi anlaşılması ve akılda tutulması için mümkün mertebe muhtelif duyu organlarını harekete getirmelidir. Çocuklara faydası olmayan şeyleri öğretmemelidir.
Sonra, metotta, alıştırmalarda, kitapların konularında ve basılışında birlik olmalıdır. Zira ayrılık fikir karışıklığına sebep olur. [11]
4. Temelli öğrenme ve uslamlamanın kuvvetlenmesi hakkında comanius, şu noktalara dikkat etmeyi lüzumlu görmektedir:
Okullarda çocuğun bugünkü ve yarınki hayatına faydalı olmayan şeyleri kendilerine öğretmemelidir, çocuğa yalnız bilgi veya bilim yetmez. Ona ahlâk ve de lâzımdır.
Okullarda bugüne kadar taklide çok önem verilir, başkasının fikirlerine çok değer verilirdi. Eşya ve eşyanın özü çocuklara anlatılmıyordu. Öğrenimde şunun veya bunun düşündüğünü anlatmak başta gelirdi.[12] Demek oluyor ki bugünkü okullar, çocukları yabancı gözle görmeye ve yabancı fikirlerle düşünmeye alıştırırdı. İnsanları kuru kitaplarla bilgin yapmaya çalışmamalı, belgi onlara toprağı, taşı, göğü, kilise vs yani eşyanın kendisini tanıtmalıdır. Yabancı insanlar bu gibi şeyler hakkında ne düşündüğünü söylemekten ziyade çocukları doğrudan doğruya eşya üzerinde araştırma yapmaya alıştırmalıdır. Comanius, bu tarzda çalışmaya bileşim metodu diyor. Hâlbuki biz bu tarzda çalışmaya bugün çözümleme metodu demekteyiz.
“Çocuklar, sınıf ilerledikçe yeni bilgileri de eski bilgilere bağlamaya gayret etmelidir. Çocuklara her şey sebepleriyle anlatılmalı ve açıklanmalıdır. Çocuk öğrendiği şeyler hakkında şüphe etmemeli ve öğrendiğini kolay kolay unutmamalıdır. Çocuk, öğretmeninden öğrendiğini anlatmalı ve anlatarak konuları tekrar edebilmelidir. bunun faydası öğrenilen şeyin sağlam olarak kafada kalması ve çalışma zekini çoğaltmasıdır. [13]
“Bilimlerin kısaltılmasıyla her şeyin çabuk öğrenilmesi de mümkün olur.[14] Comanius, güneş”i misal göstererek bir öğretmenin yüzlerce öğrenciye ders vermesinin mümkün olduğunu ispata çalışmaktadır. Bunun için her öğrencinin aynı konuları ellerinde bulundurması ve her dersin belli konuları olması lâzımdır.
Kanat”ın yorumu: “Sonra, bir çok şeyleri aynı zamanda öğretmek de mümkündür.: kelime, eşya, okuma, yazma, açıklama öğrenme ve öğretme alıştırmaları ve oyun gibi. Lüzumsuz şeylerle ihtisasa ait şeyleri okula sokmamalıdır.
“Buraya kadar açıkladığımız noktaların özeti şudur:
1. Basamak basamak ilerleme ve yükselme,
2. Maksada kolay ulaştıran çekici hoş bir öğretim metodu.
3. Kelime (ismi) ve eşyayı beraber kavratma
4. Şekil ve resimle konuları somutlaştırma.
Bu noktalardan bir kısmı Ratke”den alınmış olmakla beraber diğer bir kısmı tamamıyla orijinaldir ve bugünkü pedagojinin alfabesidir.”
Comenius, her dersin öğretimi ayrı ayrı incelemiş ve böylece özel öğretim yöntemlerine ilişkin ilk bilgileri vermiştir. Her şeyi mümkün olduğu kadar muhtelif duyu organlarına göstermelidir. Bu bakımdan ders kitaplarına önem vermiştir. Öğretmenlerin eksik bilgilerini tamamlayan kıymetli vasıtalar olarak görmüştür. Şu genel kuralı belirler:
“Her şeyi mümkün olduğu kadar muhtelif duyu organlarına göstermelidir. Bu bakımdan Comenius, tahta ve el işlerini kendi metodu içine almıştır.
“Dil, ona göre bilginin bir öğesi olarak değil, bilgi toplamak ve başkalarına fikrini anlatmak için bir âlet olarak öğreniliyor. Bunun için dilde en lüzumlu ve zorunlu şeyleri öğretmeye çalışmalıdır. Sonra komşu milletlerle ilişkide bulunmak için yabancı dillere de önem vermek lâzımdır.
“Bilimsel kitapları okumak için bilginlere Lâtince, filozof ve doktorlara yunanca ve Arapça, tanrıbilim ile uğraşanlara da yunan ve İbranice dilleri lüzumludur. Mamafih bu sonuncuların mükemmel şekilde bilinmesi şart değildir.
“Dil dersleri eşya dersleriyle paralel olarak ilerlemelidir. Kelimeler eşyadan ayrı olarak öğretilmelidir.  İnsan bir dili bütün ayrıntılarıyla bilmeye muhtaç değildir. Nitekim Çiçero bile Lâtincenin bütün terimlerini ayrıntılarını bilmiyordu.
“Programlarda anadiline 8-10 yaşına kadar genişçe yer ayırmalıdır.” Bundan sonra başka dillerin öğretimine geçilmelidir.
“Comenius, ahlâk öğretiminde her faziletin çocukların ruhuna aşılanmasını isterdi. Bilhassa dört ana fazileti her çocuk benimsemelidir. Bunlar; cesaret, itidal, adalet ve bilgelik.
“Eğitimde ailenin, öğretmenlerin ve öğrenci arkadaşların örnek olması çok önemlidir. Okul disiplini üzerinde çok durmak lâzımdır. Okulun amacı, çocukların gelecekte yanlış yollara sapmamalarına çalışmaktır. Okul, birinci derecede öğretime değil eğitime ahlâk ve fazilete değer vermelidir. Öğretmen, güneşten ders almalıdır. Güneş her vakit hararet ve ışık saçar, çok defa yağmura ve rüzgâra ve pek az yıldırım ve gök gürültüsüne sebep olur. Öğretmen de çocuklara her vakit sevgi beslemelidir. Sevgi, çocuklar için hayat kaynağıdır, ışık ve hararettir.”
Comenius, eğitim ve öğretim devrelerini yirmi dört yıla ayırmaktadır:
1. Ana okulu: bundan maksat aile eğitimidir. Her çocuk altı yaşına kadar ilkönce aile kucağında eğitilmelidir.
2. Her cemaatin kurması gereken anadili okuludur.
3. Her ilde Lâtince okulu.
4. Her ilde gençler için yüksek okul.
Ana okulunda (yani ailede) sezgi vasıtasıyla duyu organlarını işletmek esastır. Her türlü bilimsel ilgilere ve değerlere bu devirde temel atılır. Meselâ astronomi biliminde ailenin kuracağı temel, çocuğa Güneş”i, Ay”ı, göğü ve yıldızları göstermesi ve bunların hareketlerini, batmalarını ve çıkmalarını öğretmesidir. Şiir hakkında ailenin vereceği ana bilgi çocuklara küçük yaşta bazı küçük şiirler ezberletmekten ibarettir.
“Ailede bilhassa ahlâkın ve Allah korkusunun temelleri atılmalıdır. Comenius, bu maksat için ailelere bazı faydalı kitaplar yazmıştır. Bu kitaplarda altı yaşına kadar çocukların bedenî, manevî, ruhî ve ahlâkî eğitimine ait faydalı öğütler vardır.
Anadili okuluna gelince, kız ve erkek ayırmamak şartıyla memleketin çocukları bir arada bu okullara devam etmelidir. Bu okul altı yol sürer. İleride Lâtince öğrenecek olan çocukların da anadili okuluna devam etmeleri faydalıdır. Bu, ahlâk bakımından lüzumludur. Zira çocuklar istisnasız bu okullara devam ederlerse insanların eşit olduğu bilinci kendilerinde uyanır. Bu okullarda çocuklar okumaya alışmalı, dilbilgisi bakımından doğru imlâ yamalı, sayıları öğrenmeli, ölçmeye alışmalı ve şarkı öğrenmelidir. Bunun gibi okulda din ve ahlâk dersleri gösterilmeli ve vatandaşlık bilgilerine önem verilmeli, tarih ve coğrafya öğretilmeli, en sonra çocuklar mihanikî maharetleri yani elişleri öğrenmelidir. Anadil okulunda sabahleyin iki saat fikir ve bellek derslerine, öğleden sonra iki saat el işlerine ve ses alıştırmalarına ayrılmalıdır. Son sınıflarda ihtiyaca göre komşu milletlerin dilleri öğretilebilir.
Lâtince okulunda Lâtince, Almanca, Yunanca ve İbranice dilleri okutulmalı ve Roma”da kabul edilen yedi serbest sanata önem verilmelidir.[15] Bundan başka coğrafya, tabiat bilimleri, kronolojik tarih, ahlâk ve tanrıbilim dersleri de programlarda yer almalıdır.
Derslerin sınıflara bölünmesi muhtelif olur. Her sınıfta bir ders ağırlık merkezini teşkil etmeli, yani bir derse fazla yer ayrılmalıdır. Meselâ ilk sınıfta dilbilgisi, ikincide fizik, üçüncüde matematik, dördüncüde ahlâk bilimi, beşincide diyalektik ve altıncıda retorik dersleri başta gelmelidir.[16] Öğretimde şu kurala dikkat etmelidir: bir şeyin değişikliğinden önce şeyin kendisini, şekilden önce konuyu, soyutlamadan önce somutu ve algıları göstermelidir. Bu kural Ratke”yi andırmaktadır. Her sınıfta ağırlık merkezini teşkil eden dersler her gün sabahleyin iki saat okutulmalıdır. Meselâ, matematik sınıfında her gün matematik dersleri birinci ve ikinci derslerde gösterilir, öğleden sonra birinci saatte tarih ve ikinci saatte üslûp, ses ve el alıştırmaları gösterilir.[17]
Yüksek okul veya akademi, bilimlerin sonu, tepesidir.
Kanat”ın notu: “O, pedagoji problemlerini çözmekte ve incelemekte yaşadığı yüzyılın değil, daha ziyade geleceğin adamıydı. Nitekim onun eserlerinde bugün de faydalanılacak birçok noktalar bulunmaktadır.
Faydalı tavsiyeleri şunlardır:
1. Anadilini hayata sokması.
2. Hümanizm akımından sıyrılarak programlara ve real derslerin konması. Gerçi bu derslerin uygulanmasında hatalar vardı. Eşya yerine şekilleri tavsiye etmesi gibi fakat prensip doğrudur ve bu prensip zaman geçtikçe okullara yavaş yavaş yayılmıştır.
3. Dil ve real derslerde tümevarım metodundan faydalanması, dersleri ruhsuzluktan kurtararak duyu organlarına önem vermesi, şekil ve levhalardan faydalanması, dil derslerinde sezgi, düşünce ve ondan sonra da uygulamaya önem vermesidir.
4. Öğretim ve eğitimi zengin çocuklarına değil milletin bütün çocuklarına yaymak istemesi. Bu bakımdan Comenius, değerli oysal pedagoglar arasında yer almıştır.
5. Eğitimin mümkün mertebe yumuşak olmasını tavsiye etmesi. Bu tavsiyesiyle Comenius, öğrencileri öğretmenlerin zulüm ve istibdadından kurtarmaya çalışmış olan pedagoglardan biridir.
Bunlara karşı onun göze çarpan kusurlarından biri, öğretmenin kişiliğine fazla değer vermemesi, bütün önemi kendi metoduna göre yazılmış olan kitaplara vermesidir. Comenius, kendi öğretim metoduyla herkesin her dersi kolayca öğretebileceğine inanmıştır.



[1] Bu eser Türkçeye çevrilmiştir: Jan Amos Comenius-Büyük Didaktika (Çev.Hasip Aytuna), Millî Eğitim Basımevi,s.130-149, 1964 , 
[2] Yazarın “tohum” sözünden kastı akıl olabilir veya toprağa atılıp yeşeren ve büyüyen tohumu kast etmiş olabilir. N.A.
[3] Türk atasözü: Ağaç yaş iken eğilir. Bu paragrafın özeti.
[4] Temel eğitim (dil, ahlâk, din anlayışı, doğruluk gibi değerler) daha önce bir dipnotta açıklandığı gibi ailede verilmelidir. Kanaatimce bu kesin. Ancak Comenius”un haklı olduğu nokta, o zaman olduğu gibi günümüzde ülkemizde ailelerin bu değerleri verebilecek bilgileri ve bu bilgileri verecek yöntem ve anlayışları da oldukça eksiktir, yoktur bile diyebiliriz. Bu değerler okulda öğretilebilir ama yaşatılamaz. Zira bu değerleri ahlâk başlığı altında toplarsak, “Ahlâk, öğretilmez, rol model olarak yaşanır ve çocuklar da bunu taklit ile yaşar. Kısaca “Ahlâk öğretilmez, yaşatılır.” Kanaatimce bunun temel çözümü okul hayatında öğrencilere aile hayatı ile ilgili bilgiler vermek ve evlenecek gençlere de çocuk psikolojisi ve özellikle dil ve ahlâk eğitimi hakkında kurslar açarak yeterli pedagojik bilgiler vermektir. Hatta bu kurslardan geçmeyi mecburi kılmaktır.
[5] Kanat”ın görüşü: Cımanius, hararetli ve kandırıcı fikirlerle kızların da okutulmasını ve eğitilmesini ispata çalışmaktadır. Bu bakımdan Comanius, kız ve erkek ayrılı gözetmeksizin bütün insanlarda kültür ve eğitimde eşitlik prensibini müdafaa eden ilk pedagogdur ve bu yönden Comanius”un pedagojisi, kelimenin tam anlamıyla sosyal pedagojidir.

[6] Kanat, bu tercümeleri yaparken “Allah” sözünü kullanmıştır. Bu, Müslümanlar için doğrudur. Daha önce bir defa daha açıklandığı gibi bu metin yazılırken “Allah” yerine onların inancınca “tanrı” sözü olarak düzeltilmiştir.
[7] Burada iki hususa temas etmek istiyorum: 1. Bacon, aile ortamında özel öğretmenle kısa zamanda Latince öğrendiğini ifade etmişti. Dil öğrenmeye hazırlanmış aile ortamı ile okul ortamını karşılaştırmak mümkündür. 2. Bugün ülkemizde de anaokulundan başlayarak üniversite sonuna kadar haftanın belirli saatlerinde belirli sürede yabancı dil öğretimi yapılmakta ama çocuklar bir yabancıyla neredeyse adını bile söyleyecek kadar pratik kazanmaktadır, fakat hepsi de bir üst sınıfa geçmektedir.
[8] Burada tabiat, yaratılış ve çocuğun iç dünyası. Dış âlem ise çevresi ve doğa olmak üzere farklı anlamlarda kullanılmıştır. Anlama bakımından önemlidir.
[9] Bu paragrafa üç not düşmek istiyorum: 1. İtiraf etmeliyim ki “dilden önce düşünceyi uyandırma”nın nasıl olacağı? Oysa düşünce kelime hazinesi zenginleştikçe, okudukça uyanır ve gelişir. Dil olmadan düşünce olsa bile çok ilkel basit akıl yürütmeye ilişkin bir düşünce olur. Örneğin, çocuk, ilk defa gördüğü bir nesnenin veya eşyanın adını bilmez. Belki öğretmen bu neye benziyor, gördüklerini söyle gibi sorularla onun şeklini az-çok tanımlatabilir. Yazar bunu mu kastetmiş acaba?
2. Real dersler, somut ve eşyaya yönelik tabiat bilgisi, fizik gibi dersler; real olmayan dersler ise din gibi yahut yaşamamış oldukları çok eski dönemlere ilişkin tarih gibi soyut konular içeren dersler. Burada Comanius haklıdır. Zira soyut kavram içeren dersleri ve konuları belki ezber düzeyinde öğrettiğimizi zannedebiliriz, ama onları anlamaları için muayyen bir zihnî olgunluk seviyesine gelmeleri gerekir. Örneğin, çocuk, aile ortamı içinde doğal olarak dinî bazı görgüler ve anlayışlar edinebilir, ama onun mahiyetini kavramak ise daha sonraki yaşlarında zihnî olgunlukla ilgilidir. Bu nedenle örneğin din öğretimine 10-11 yaşlarında başlanması uygun olur. Daha doğrusu, çocuğun Allah, peygamber vb konularla ilgili soru sormasıyla başlanmalı, sorularına kısa, açık, anlaşılır cevap verilmelidir. Bir fırsat eğitimi anlayışı güdülmelidir.  (Görülüyor ki üç satırlık bir paragraf için üç katı açıklama yapılmıştır. Sınavda sorular bu anlamda sorulmalıdır. Girişte açıklanmıştı.)
3. Misalleri önce öğretmek, tümevarım yönteminin ifadesidir.
[10] Metotlar ile ilgi bilgi ve açıklama için bu blogda yer alan sözlüğü kullanınız.
[11] Metot, genel olarak, bir işi başarıya veya sonucu götüren en kısa, en ucuz, en etkili denenmiş izlenecek yol olarak tanımlanır. Her ders veya konu için uygulanacak yöntem farklıdır. Örneğin kimya için analiz-sentez, fizik ve okuma-yazma öğretimi için çözümleme-birleştirme yöntemlerinin uygulanması gibi. Bunun da yine zihnî olgunlukla ilişkisi vardır.
[12] Burada Comanius, skolâstik anlayışa vurgu yapıyor ve eleştiriyor.
[13] Anlama, hem eğitimin hem öğretimin en önemli konusudur. İlgilenenler DİL PSİKOLOJİSİ adlı kitabımda olukça ayrıntılı bilgi bulabilir.
[14] Bilimin kısaltılmasından maksat özünün, özetinin anlatılması kast edilmektedir. Bu görüşü şöyle karşılayabilirim: Bilimin ve benzeri bütün konuların aslı ayrıntıda-teferruatta bulunur. Eğer bir konu hakkında ayrıntılı bilgi verilmezse çocuk, bu özü, ana fikri veya özeti kolayca ezberler. Örneğin “Dünya kendi etrafında döner.” Bilimsel bilgiyi bu özle vermek, çocuğun bu cümleyi ezberlemesi demektir. Oysa ayrıntılarla onu izah ederek anlatmak ve hatta sonucu kendine buldurmak daha uygundur. Konuların anlatımında lüzumlu olan bütün ayrıntılar ele alınmalıdır.
[15] Sözü edilen 7 serbest sanat şunlar;  Resim, müzik, jimnastik, tiyatro, edebiyat, mimarî, hitabet
[16] Örnek de olsa, bu sıralama yanlış olmuştur.
[17] Özellikle birinci derse Matematik, Dil-Türkçe, Din gibi zihni daha çok yoran dersler yerine hayat bilgisi, resim, müzik gibi dersler konulmalıdır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MONTAİGNE"nın eğitime ilişkin görüşü.

MİCHEL MONTAİGNE  1533-1592 Fransız edibi ve Rönesans filozofu. Görüşlerini dilimize de çevrilen Denemeler (Essais) adlı eserinde toplamıştır. Denemeler isimli bu eser dilimize çevrilmiştir. “Denemeler isimli eserinde hayata yakın ve çocuğun tabiatına uygun bir eğitim tarzını savunmuş, devrinin Latin okuluna ve bu okulda uygulanan korkunç ezberciliğe, ölü bilgilere ve otoriteye dayanan sert ve katı eğitim anlayışına karşı çıkmıştır. [1] “Bunun yerine serbest şekilde karşılıklı konuşmayı öğretim metodu olarak tavsiye etmiştir. Buna rağmen o da eski dillerin öğretilmesinden vaz geçmemiş, yalnız canlı mükâleme alıştırmalarıyla basitleştirmelerini ve kolaylaştırmalarını istemiştir. [2] Beden eğitiminin eğitsel değerini bilhassa belirtmiştir. Aile ocağını çocukların eğitimi için elverişli bulmamakta, hakiki terbiyenin eğiticilerle çocukların bir arada bulunmaları sayesinde mümkün olabileceğini ileri sürmüştür” (R.G. Arkın, s.318). “Eserinin yirmi beşince bölümünde, köksüz ve ...

Medeniyeti oluşturan unsurlar

Medeniyeti oluşturan unsurlar Bugün ulaştığımız medeniyet seviyesine ulaşmamız en başından itibaren 70-80 bin yıllık insanlık macerasının eseridir. Medeniyetin oluşturulmasında insanın iç ve dış dünyası olmak üzere iki ana unsurdan söz edebiliriz: İç dünya unsurları: zekâ/akıl ve içgüdüler Bu maceranın en başında konuşma anlamında dilin oluşmuş olması gelir. Tabiîdir ki dilin oluşması için insanın doğuştan getirdiği aklını/zekâsını kullanabilmesi gerekir. [1] İnsan ve diğer canlılar doğarken zekâ ile birlikte içgüdülerle ve reflekslerle de donatılmıştır. Refleksler, bir canlının hayatını devam ettirebilmek için kullandığı bilinçdışı davranışlardır. Canlının kendini koruması yönünde etkinliği vardır. Başka bir söyleyişle canlıyı tehlikeye karşı koruyan bilinç dışı etkinliklerdir. Bunlar öğrenilmez ve hatta eğitilemez. İçgüdüler de doğuşla gelir ve kişiyi amaçlı ve bilinçli etkinliklere yöneltir. İçgüdülerin en temel özelliği insanlarda ve bazı hayvan türlerinde eğitileb...