Ana içeriğe atla

Medeniyeti oluşturan unsurlar


Medeniyeti oluşturan unsurlar
Bugün ulaştığımız medeniyet seviyesine ulaşmamız en başından itibaren 70-80 bin yıllık insanlık macerasının eseridir.
Medeniyetin oluşturulmasında insanın iç ve dış dünyası olmak üzere iki ana unsurdan söz edebiliriz:
İç dünya unsurları: zekâ/akıl ve içgüdüler
Bu maceranın en başında konuşma anlamında dilin oluşmuş olması gelir. Tabiîdir ki dilin oluşması için insanın doğuştan getirdiği aklını/zekâsını kullanabilmesi gerekir. [1]
İnsan ve diğer canlılar doğarken zekâ ile birlikte içgüdülerle ve reflekslerle de donatılmıştır.
Refleksler, bir canlının hayatını devam ettirebilmek için kullandığı bilinçdışı davranışlardır. Canlının kendini koruması yönünde etkinliği vardır. Başka bir söyleyişle canlıyı tehlikeye karşı koruyan bilinç dışı etkinliklerdir. Bunlar öğrenilmez ve hatta eğitilemez.
İçgüdüler de doğuşla gelir ve kişiyi amaçlı ve bilinçli etkinliklere yöneltir. İçgüdülerin en temel özelliği insanlarda ve bazı hayvan türlerinde eğitilebilir olmasıdır.
Bu açıklamalardan şunu anlamalıyız ki, medeniyetin oluşmasında zekâ ve eğitilmiş içgüdüler en başta gelen iki temel unsurdur.[2]
 Dış dünya unsuru: insanı çevreleyen canlı ve cansızlardan oluşan tabiat.
 Tabiat denince, bu anlamda, insanın yaşaması için yemesi, içmesi, giyinmesi gibi ihtiyaçlarını sağlayan su, ağaç, verimli topraklar, uygun iklim şartları, beslenmesini ve giyinmesini sağlayacak hayvanlar olması gerekir.
İşte insan, toprağı kazmayı, ekip biçmeyi, bitkileri çoğaltmayı, madenleri bularak onlara şekil vermeyi zekâsı ile bulmuştur.
Daha sonra anlatılacağı gibi adım adım, binlerce yıl uğraşarak, çalışıp çabalayarak bugünkü medeniyetin temelleri binlerce yıl öncesinde hazırlanmıştır. O insanlara çok şey borçlu olduğumuzu da hatırımızda tutmalıyız. 
Kısaca insan; aklını tabiata, tabiatı da aklına uygun hâle getirerek medeniyetin temellerini attı.



[1] Zekâ, yüzlerce yetenekten oluşan ve her biri diğer bir özel ya da alt özel yeteneklerle ilgisi olan genel bir yetenektir. Bkz. Küresel Zekâ Kuramı.
[2] Eğitimin temel amacı; insan zekâsını/aklını kendinin, ailesinin, milletinin ve insanlığın hizmetinde en doğru ve etkili şekilde son sınırına kadar kullanmasını sağlamak; hayvanî birer yetenek olan içgüdülerini insanî vasıflara doğru eğitmektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670)

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670) Döneminin önemli düşünürlerinden biridir. Önemi ise, birçok fikrinin günümüzde bile uygulanabilir olmasıdır. Lâtince ve ilahiyat tahsil etmiş. Eğitimdeki aksaklıkları görmüş ve düzeltmek istemiştir. Birçok ülke ve şehir dolaşmış, birçok okulda öğretmenlik ve hayatının son döneminde papazlık yapmıştır. Bacon, Ratka ve Vives”in etkisinde kalmıştır. İngiltere”, İngiliz okullarını ıslah etmek üzere davet edilmiş, burada bütün bilimleri bir araya toplayacak bir ansiklopedi (pansofi) yazmak istemişse de başarılı olamamıştır. “Comenius, muhtelif işlerde çalışmış ve muhtelif problemler üzerinde kafa yormuştu. İlk önce papaz sıfatıyla mezheplerin ortadan kaldırılmasına gayret etmişti. Mezhep savaşları ile Avrupa”nın tam bir sefalete ve fakirliğe düştüğünü gören Comenius, bu işin çok önemli olduğuna kanaat getirmişti. Fakat sakin bir hayat yaşayamadığı ikide birde göç etmek zorunda kaldığı için bu idealini gerçekleştirmeye muvaffak olamamıştı.  Bereket ...

MONTAİGNE"nın eğitime ilişkin görüşü.

MİCHEL MONTAİGNE  1533-1592 Fransız edibi ve Rönesans filozofu. Görüşlerini dilimize de çevrilen Denemeler (Essais) adlı eserinde toplamıştır. Denemeler isimli bu eser dilimize çevrilmiştir. “Denemeler isimli eserinde hayata yakın ve çocuğun tabiatına uygun bir eğitim tarzını savunmuş, devrinin Latin okuluna ve bu okulda uygulanan korkunç ezberciliğe, ölü bilgilere ve otoriteye dayanan sert ve katı eğitim anlayışına karşı çıkmıştır. [1] “Bunun yerine serbest şekilde karşılıklı konuşmayı öğretim metodu olarak tavsiye etmiştir. Buna rağmen o da eski dillerin öğretilmesinden vaz geçmemiş, yalnız canlı mükâleme alıştırmalarıyla basitleştirmelerini ve kolaylaştırmalarını istemiştir. [2] Beden eğitiminin eğitsel değerini bilhassa belirtmiştir. Aile ocağını çocukların eğitimi için elverişli bulmamakta, hakiki terbiyenin eğiticilerle çocukların bir arada bulunmaları sayesinde mümkün olabileceğini ileri sürmüştür” (R.G. Arkın, s.318). “Eserinin yirmi beşince bölümünde, köksüz ve ...