Ana içeriğe atla

MONTAİGNE"nın eğitime ilişkin görüşü.

MİCHEL MONTAİGNE  1533-1592
Fransız edibi ve Rönesans filozofu. Görüşlerini dilimize de çevrilen Denemeler (Essais) adlı eserinde toplamıştır. Denemeler isimli bu eser dilimize çevrilmiştir.
“Denemeler isimli eserinde hayata yakın ve çocuğun tabiatına uygun bir eğitim tarzını savunmuş, devrinin Latin okuluna ve bu okulda uygulanan korkunç ezberciliğe, ölü bilgilere ve otoriteye dayanan sert ve katı eğitim anlayışına karşı çıkmıştır. [1]
“Bunun yerine serbest şekilde karşılıklı konuşmayı öğretim metodu olarak tavsiye etmiştir. Buna rağmen o da eski dillerin öğretilmesinden vaz geçmemiş, yalnız canlı mükâleme alıştırmalarıyla basitleştirmelerini ve kolaylaştırmalarını istemiştir.[2] Beden eğitiminin eğitsel değerini bilhassa belirtmiştir. Aile ocağını çocukların eğitimi için elverişli bulmamakta, hakiki terbiyenin eğiticilerle çocukların bir arada bulunmaları sayesinde mümkün olabileceğini ileri sürmüştür” (R.G. Arkın, s.318).
“Eserinin yirmi beşince bölümünde, köksüz ve kuru bilgiye karşı şiddetle hücum eder: Kuru bilgi, düşünceyi boş bırakan ve ağırlığını belleğe veren bilgidir. Bu tip insanların başlıca yardımcısı kendi kafaları değil başkalarının yazmış olduğu kitaplardır. Bu gibi insanların bilgisi pratik hayat için kendilerine hiçbir fayda sağlamaz.
“Montaigne, okul eğitiminden ziyade özel eğitime taraftardır. Protestan ve Katolik hümanistleri öğretimle eğitimi birbirinden ayırarak öğretimi okula ve eğitimi de ailelere bırakmışlardır. Montaigne, böyle bir ayrılığı tabiî ve makul bulmuyor. Onun görüşü öğretimi ve eğitimi birleştirmektir. Zira ele alınan konu, bölünmesi mümkün olmayan insan yavrusudur. Okul, her ikisini veremediği içinbu vazifeyi ister istemez ailelere ve aileler de eğitmenlik meziyeti olan eğitkenlere [3] bırakmak zorundadır.  [4] Böylece eğiktenler gerek öğretim ve gerekse eğitim işlerinde daha iyi başarı gösterebilir (Kanat, 281). [5]
“Vaktiyle pedagog Vives de özel eğitime, aile eğitimine taraftarlık etmişti. Lakin o, bunu bir prensip olarak ortaya atmamıştı. Vives, okulların kötülüğünden dolayı bunu geçici olarak lüzumlu görmekteydi. Ona göre okulları idare eden öğretmenler ok kötü idi. Fena ve liyâkatsiz ellerde çocukları yetiştirmektense, öğretmenler iyileşinceye kadar bu vazifeyi ailelere bırakmak daha elverişli telakki edilirdi. Hâlbuki Montaigne, bunu bir prensip olarak kabul ediyor ve tekliflerini buna göre yapıyordu. Ona göre Cizvit okulları gibi yatılı olan okullar da çocukları iyi yetiştiremez. Zira okullarda birçok çocuk bir arada bulunduğundan öğretmenler bu kadar çocuğu iyice anlayamaz. Hâlbuki eğitimde muvaffak olmanın temeli çocuğun bireyliğini ve ruhi özelliğini bilmek ve buna göre kendisin etki yapmaktır. Özel eğitim bu zorluğu yenebilir. Zira özel eğitimde çocuk sayısı azdır. Az çocuğu tanımak ve onlara etki yapmak şüphesiz ki çok daha kolaydır.[6]
Özel eğitim, aile eğitimi demek değildir. Bugünkü aileler henüz eğitsel görevlerini hakkıyla yapacak durumda değildir. Zira onlar çocuklarına karşı çok yumuşak davranır ve onların her istediğini körü körüne yerine getirir. Bunun için aileler, çocuklarının yetiştirilmesini eğitim işlerinden anlayan öğretmenlere bırakmak zorundadır. [7]
“Montaigne”e göre öğretimde en çok üzerinde durulacak noktalardan biri derslerin kuru ve belleği dolduracak şekilde olmasıdır. Bu, öğretimin olumsuz tarafıdır. Olumlu tarafı, çocuğun kendi kendine etkin olarak öğrenmesidir. Sınıflarda durup dinlenmen söz söylemekten vazgeçmeli ve söylenen şeyleri ruhsuz ve cansız olarak ezberden istenmemelidir. Çocuklara eşyayı göstermeli, tanıtmalı, gösterilen şeyi diğer şeylerden ayırt ettirmelidir. Öğretmen yalnız kendi söylememeli, çocukları dinlemeli, söyletmeli ve konuşturmalıdır. Bundan başka öğretmen çocuğun kafasına emirle, korku ile hiç bir şey sokmamalıdır. En iyisi bir problem hakkında muhtelif görüşleri kendilerine anlatmalıdır. Eğer çocuk, muhtelif fikirler arasından en doğru olanı seçmeye muvaffak olursa memnun olmalı, muvaffak olamazsa düşünmekte ve şüphe etme devam etmelidir.
Kanat, bu görüşü şöyle eleştirmektedir: Şüphe içinde kalmak, acaba orta yetenekli çocuklar için daima iyi midir? Onların kafalarına doğruluğu tanınmış bazı fikirler sokmak daha iyi olmaz mı? Har hâlde bu noktanın tartışmaya tahammülü vardır. Montaigne, ne bileyim prensibini az bulunur bir adam sıfatıyla kendine yakıştırabilir fakat bu prensibi zayıf veya orta zekâlara da tavsiye etmek doğru olur mu?
Şüphe yok ki çocukları serbest araştırmaya ve düşünceye alıştırmak çok faydalıdır. Fakat bu amaca ulaşacak yolun tam ve mutlak bir serbestlikle elde edileceğine inanmak güçtür. Bu amaca giden yolu biraz kısaltmak için doğruluğu herkesçe kabul edilmiş bazı fikirlerin çocuklara telkin edilesi herhâlde lüzumlu olsa gerekir.
“Montaigne, bilimler arasında felsefeye özel bir değer vermekte, onu diğer bilimlerin üstünde tutmaktadır. Felsefe, bir konuya can verir, düşünce ve muhakemeyi kuvvetlendirir. Felsefe olmadan dilbilgisi ve hatiplik faydasız olur. Okullar hatipliğe çok önem verirler ve çocukların sözlerin kibar olmasına ayrıca değer verirler. Bu şekilde hatiplik çocukçasına bir şeydir. Montaigne, Lâtince ve Yunancadan söz ederken bu iki dilin güzelliklerinin ve asilliklerinin inkar edilmesine imkan yoktur diyor. Yalnız bu diller çocuklara çok pahalıya mal olur.
“Montaigne için önemli noktalardan biri de çocuğu hayat ve insanlar hakkında bilgili yapmaktır. Bunun için de çocukta merak ve tecessüs duygularını uyandırmalıdır. Çocukta merak ve tecessüs olursa kendiliğinden birçok şeyler örenmek ve öğretmenine türlü sorular sormak lüzumunu de duyar. Bundan şu sonuç çıkar: Çocuk, hayatında türlü insanları tanımalı ve onlarla ilişkide bulunmalıdır. Geçmişte, bizim bugünkü hayatımıza etki yapan büyük insanları tanımamız da lüzumludur. Bundan dolayı çocuklara eski yazarların, ediplerin, şairlerin ve sanatkârların eserlerini okutmak çok faydalıdır. Montaigne eskilerden bilhassa Plutarkhos”u en önemli okuma kitabı olarak tavsiye etmekteydi. Bu tavsiye uzun zaman kendisinden sonra gelen pedagoglar tarafından da kabul edilmişti.[8]
Akıllı insan, herkesten öğrenendir.”
Kanat”ın notu: Bu amacı tarih dersi de sağlayabilir. Tarih dersinde yalnız bellek bilgisine ve kuru sayılara saplanıp kalmamalıdır. Tarihin gerçek amacı, tarihte gelip geçen büyük adamları ve karakterleri çocuklara tanıtmak, tarihi olaylar ve insanlar hakkında ahlâkî hükümler vermektir. Çocukları yetiştirirken beden eğitimine hiçbir suretle kayıtsız kalmamalıdır. Çocukların oyun oynamasına ve jimnastik yapmasına bol bol imkân hazırlamalıdır, oyunun eğitimde önemli bir rolü olduğunu unutmamalıdır. Ruh ve bedenin aynı şekilde eğitimsel çok iyidir. Düşünmeli ki eğitimin konusu bir taraflı insan yetiştirmek değil belki tam insan yetiştirmektir.
“On altıncı yüzyılda rastladığımız bu fikirler bize ileri düşüncelerin pedagojiye de girmiş olduğunu gösterir.
“Montaigne, çağdaş fikir adamları gibi bir hümanistti. Fakat o, birçokları gibi hümanistliğin şeklini değil belki onun çekirdeğini, klasik hayatın ruhunu kavramıştı. O söz kalabalığını, ruhsuz sözleri değil, özlü ve oğlun fikirleri her şeyden üstün tutmakta idi.


Yorumlar

  1. Merhabalar,

    Fransız deneme yazarı Michel de Montaigne’nin ‘’Yavaşladıkça Çoğalıyorum’’ kitabından altını çizdiğim aforizmaları okumanız için sizinle de paylaşmak isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/montaigneden-20-etkileyici-aforizma/

    Beni en çok etkileyen şu alıntı olmuştu:

    ‘’Doğrusunu söyleyeyim, biz erkekler kendi günahlarımızdan çok karımızın günahlarından, ona gelecek ayıplamalardan korkarız. Kendi vicdanımızdan çok karımızın vicdanının üstüne titreriz. (Aman ne fedakârlık!) Karımız bizden daha iffetli olsun da, biz hırsız olmaya, yemin bozmaya, aforoz edilmeye razıyız.’’

    Keyifli okumalar dilerim,
    edebiyatla ve sağlıcakla kalın.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670)

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670) Döneminin önemli düşünürlerinden biridir. Önemi ise, birçok fikrinin günümüzde bile uygulanabilir olmasıdır. Lâtince ve ilahiyat tahsil etmiş. Eğitimdeki aksaklıkları görmüş ve düzeltmek istemiştir. Birçok ülke ve şehir dolaşmış, birçok okulda öğretmenlik ve hayatının son döneminde papazlık yapmıştır. Bacon, Ratka ve Vives”in etkisinde kalmıştır. İngiltere”, İngiliz okullarını ıslah etmek üzere davet edilmiş, burada bütün bilimleri bir araya toplayacak bir ansiklopedi (pansofi) yazmak istemişse de başarılı olamamıştır. “Comenius, muhtelif işlerde çalışmış ve muhtelif problemler üzerinde kafa yormuştu. İlk önce papaz sıfatıyla mezheplerin ortadan kaldırılmasına gayret etmişti. Mezhep savaşları ile Avrupa”nın tam bir sefalete ve fakirliğe düştüğünü gören Comenius, bu işin çok önemli olduğuna kanaat getirmişti. Fakat sakin bir hayat yaşayamadığı ikide birde göç etmek zorunda kaldığı için bu idealini gerçekleştirmeye muvaffak olamamıştı.  Bereket ...

Medeniyeti oluşturan unsurlar

Medeniyeti oluşturan unsurlar Bugün ulaştığımız medeniyet seviyesine ulaşmamız en başından itibaren 70-80 bin yıllık insanlık macerasının eseridir. Medeniyetin oluşturulmasında insanın iç ve dış dünyası olmak üzere iki ana unsurdan söz edebiliriz: İç dünya unsurları: zekâ/akıl ve içgüdüler Bu maceranın en başında konuşma anlamında dilin oluşmuş olması gelir. Tabiîdir ki dilin oluşması için insanın doğuştan getirdiği aklını/zekâsını kullanabilmesi gerekir. [1] İnsan ve diğer canlılar doğarken zekâ ile birlikte içgüdülerle ve reflekslerle de donatılmıştır. Refleksler, bir canlının hayatını devam ettirebilmek için kullandığı bilinçdışı davranışlardır. Canlının kendini koruması yönünde etkinliği vardır. Başka bir söyleyişle canlıyı tehlikeye karşı koruyan bilinç dışı etkinliklerdir. Bunlar öğrenilmez ve hatta eğitilemez. İçgüdüler de doğuşla gelir ve kişiyi amaçlı ve bilinçli etkinliklere yöneltir. İçgüdülerin en temel özelliği insanlarda ve bazı hayvan türlerinde eğitileb...