Ana içeriğe atla

s. 23-26 6. KÜRESEL ZEKÂ KURAMI VE DİL

ZEKÂ KURAMLARININ ELEŞTİRİSİ VE KÜRESEL ZEKÂ KURAMI
s. 23-26      6. KÜRESEL ZEKÂ KURAMI VE DİL
Zekâ, özel yeteneklerden yumak gibi oluşmuş genel bir yetenektir. Bu genel yetenek; dikkat, algı, hafıza, çağrışım, hayal gücü, algı, dinleme, konuşma vb özel ve özel alt yeteneklerden oluşur. Bu yetenekler çağrışımlarla birbirlerine bağlanır.
Bu bölümde, zekânın önemli bir göstergesi ve özel yeteneği olan dilin özellikle de işitme-dinleme ve konuşma yetenekleri üzerinde durulmaya çalışılacaktır.
Zekâ, birinci şemada bir küre gibi düşünülüp daire şeklinde gösterilmiş, üçüncü şemada ise dilin ve dilin oluşumunun zekâ içindeki seyri yani izlediği yol gösterilmeye çalışılmıştır. 
Şemada oklarla gösterilen her özel yetenek, çerçeveler içinde yazılı daha alt yeteneklerle de ilişkilidir. Yani her özel yetenek de kendi bünyesinde alt özel yeteneklerle yönetilmektedir.
Bu şemadan ve açıklamalardan anlaşılacağı üzere zekâ ve dil ilişkisinin hem birbiriyle ve hem de kendi içindeki ilişki karmaşıklığında dolayı açıklanabilirliği oldukça güç görünmektedir. Sözcüklerin edinilmesinden konuşmaya ve yazıya geçirilmesine kadar izlediği bu karmaşık ilişkiler bağlantısı ve izlediği yol, yukarıdaki iki şemada olabildiği kadar sade bir şekilde gösterilmeye çalışılmıştır.
İkinci şemada, birinci şemada yer verilmeyen dil girdileri ve bu girdilerin işlemleri ile çıktısı yani özellikle konuşma yeteneğini kullanabilme, okuma ve yazma becerileri ve bu becerilerin ilişkisi oklarla gösterilmiştir. Dil yeteneğini oluşturan yetenekler ağı ise ayrıntılı olarak 3 numaralı şemada gösterilmiştir.
Zekâ, bir yumak sarmalı gibi pek çok özel ve alt özel yeteneğin binlerce metre uzunluğunda nöronlarla birbirine bağlı olduğu ve bazı yeteneklerinin yerinin tespit edildiği beyin içinde cereyan eder.
Meseleye böyle bakıldığında zekâ bir fabrika veya bir fırın gibi üretim yapar. Buna göre fabrikaya koza olarak giren pamuk, bir takım işlemlerden geçtikten sonra nasıl bir kumaş olarak çıkıyorsa dilde de durum bundan farklı değildir. Bunun gibi fırına giren un, bir takım işlemlerden geçtikten sonra ekmek olarak çıkıyorsa dil de aynı şekilde çalışmaktadır.[1]
İnsan beynine –zihnine/zekâsına/aklına- dış ve iç dünyasından giren uyarımlar, aşağıda açıklandığı gibi zekâyı oluşturan bir takım yeteneklerde birtakım işlemlerden geçtikten sonra dil oluşur. Kısaca somut olarak görülen beyne veya soyut olan zihne giren uyarımlar –duyumlar-, bir takım işlemler sonucu dil denilen (konuşma, okuma, yazma, anlama) ürün tezahür eder.
Bu ilişkileri oldukça basite indirgeyerek açıklamaya çalışalım: Burada, zekânın unsurları olan dikkat, algı, hafıza çağrışım, düşünme gibi unsurların ne olduğu üzerinde durulmayacak ancak onların dille olan ilişkisine temas edilecektir.[2]
İçgüdüler ve refleks davranışları doğuşla getirilir ve istemsiz olarak çalışır. Buna karşılık dikkat ve konuşma gibi bazı zihinsel etkinlikler istemli olarak çalışır. Özellikle işitme yeteneğinin bir ürünü ve işlevi olarak dinleme yeteneğine kulak eğitimi yoluyla müdahale edilir.[3]
İşitme ve bakma yeteneği istemli ve istemsiz olarak çalışır. Çevremizde oluşan sesleri ister istemez işitiriz. Ancak dinleme bundan farklı bir işlevdir. Dinleme dikkatin ses üzerine toplanmasıyla bilinçli yani istemli hâle gelir. İşittiğimiz anî bir gürültüye karşı reflekssel tepki gösteririz (istemsiz), o sesi dinlemeye ve anlamaya çalışırız (istemli). Psikolojik ifade ile dikkatimizi bu ses üzerine yoğunlaştırırız ve istemsiz olan işitme, istemli olan dinleme hâline gelir.[4]  Görme yeteneğinde de durum bundan farklı değildir. Bakma, bizatihi istemsiz çalışır. Çevremize ister istemez bakar ve çevremizdeki varlıkları görürüz. Ancak neye bakacağımıza, ne görmek istediğimize ilişkin dikkat bakma üzerinde toplanırsa onu görürüz.
Ancak, istemsiz olarak çalışan işitme yeteneği öğretim yoluyla müdahale ederek istemli hâle getirilebilir. Dershanede öğretmen; soru sorarak, anî bir hareket yaparak, ne öğrenecekleri, ne sorulacağı ve ne gibi bilgiler kazanabilecekleri gibi uyarımlarla  –motivasyonla- dikkatin konuşma üzerinde toplanmasını sağlayabilir. İşitmenin istemli hâle getirilmesi (dinleme) bir yönüyle de konuşanın anlattıkları üzerine dikkatin toplanması demektir.
Özellikle telaffuzunda güçlük çekilen sözcükleri doğru söylemek için öğretmen sözcüğü birkaç defa tekrar ederek dinlemelerini sağlar ve sonra kendi gibi söylemelerini yani taklit etmelerini sağlar.  Dinlenen sesin aynen çıkarılması istenir ve sonuç elde edilinceye kadar tekrara devam edilir.
Dil, dışarıdan uyarımlar ve duyumlar alınmadan oluşmaz. Alınan duyumlar zihinde birtakım işlemlerden geçer ve sonunda konuşma ve yazma biçiminde ürüne dönüşür.
Uyarımların zihinde ne gibi işlemler gördüğü ve anlama, konuşma ve yazma biçimine dönüştüğünü açıklamaya çalışalım.

A. BİRİKİMLERLE ELDE EDİLEN DİL GİRDİLERİ
Bir dilin öğrenilmesi için öncelikle işitme kaynaklı birtakım seslere ve manalara dayalı birikimlerin oluşmasına ihtiyaç vardır. İşitmeye dayalı birikimler oluşmadan konuşma gerçekleşemez.[5]
Dilin oluşmasında başka insanların seslerinin işitilmesi gerekmekle birlikte gelişmesinde de işitmeye ve dinlemeye devam etme ve okuma çok önemlidir. Dilin nihai gelişmesi okuma ile gerçekleşir.
Hem işitme hem de belirli bir olgunluk düzeye ulaştıktan sonra iradeli dinleme ve okuma dilin gelişmesinin en temel unsurudur.
İster ana dilin edinilmesinde ister ikinci dilin öğrenilmesinde işitme yeteneği birinci derecede rol oynar. Başka bir ifade ile dil, en az iki kişiden oluşan topluluk ortamında kazanılır. Bu nedenle yabancı dili öğrenmek isteyenler, bir arkadaşı ile birlikte çalışmalıdır. Çünkü bir dile ilişkin yeteri kadar nitelikli ve nicelikli ses işitilmezse dil de yeteri kadar öğrenilemez. Bebekler,  başlangıçta birtakım anlamsız sesler çıkarmaya başlar ve giderek ana dilindeki seslere dayalı olarak heceleri, kelimeleri ve cümleleri söyler. Bu nedenle genelde di.l özelde konuşma öğretiminde öğrenilecek dilin sesleri yeteri kadar tanınmalıdır. Bu da tekrar tekrar işitmeye ve işittiği sesleri taklit ederek söylemeye başlamasıyla gerçekleşir.









[1] Zekâyı oluşturan yeteneklerden özellikle hafıza durmaksızın faal hâldedir. Bunu gerek Freud’un bilinçaltı çalışmalarından ve gerekse anî hatırlamalardan anlayabiliriz. Örneğin, konuşma sırasında hatırlayamadığımız bir isim daha sonra anîden hatırımıza gelir. Bu durum, hafızanın sürekli çalıştığını gösterir.
[2] Bu terimlerin anlamı için bkz. Sözlük. Ayrıca psikoloji kitapları.
[3] Bu ifadelerden yeteneklerin, geneli ile zekânın geliştirilebileceği düşünülmemelidir. Geneli ile zekâ, özeli ile yetenekler doğuştan ne getirildi ise odur. Ancak zekâ ve yetenekler eğitim müdahaleleri ile olabildiğince fazla en nihayetinde sonuna kadar kullandırılabilir. Buna karşılık, zekânın somut olarak beyin şeklinde görülen yetenek merkezleri; düşme, çarpma, hastalık vs. gibi sebeplerle gerileyebilir, bazen de tamamen kaybolabilir: Zekâ yitimi, dil yitimi gibi.
[4] Buna Türkçede kulak kesilme denir.
[5] Bu nedenle, tam ses kaybı yani sağır olanlar konuşamaz. Halk arasında bunlara dilsiz denire de bu, yanlış bir tanımlamadır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670)

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670) Döneminin önemli düşünürlerinden biridir. Önemi ise, birçok fikrinin günümüzde bile uygulanabilir olmasıdır. Lâtince ve ilahiyat tahsil etmiş. Eğitimdeki aksaklıkları görmüş ve düzeltmek istemiştir. Birçok ülke ve şehir dolaşmış, birçok okulda öğretmenlik ve hayatının son döneminde papazlık yapmıştır. Bacon, Ratka ve Vives”in etkisinde kalmıştır. İngiltere”, İngiliz okullarını ıslah etmek üzere davet edilmiş, burada bütün bilimleri bir araya toplayacak bir ansiklopedi (pansofi) yazmak istemişse de başarılı olamamıştır. “Comenius, muhtelif işlerde çalışmış ve muhtelif problemler üzerinde kafa yormuştu. İlk önce papaz sıfatıyla mezheplerin ortadan kaldırılmasına gayret etmişti. Mezhep savaşları ile Avrupa”nın tam bir sefalete ve fakirliğe düştüğünü gören Comenius, bu işin çok önemli olduğuna kanaat getirmişti. Fakat sakin bir hayat yaşayamadığı ikide birde göç etmek zorunda kaldığı için bu idealini gerçekleştirmeye muvaffak olamamıştı.  Bereket ...

MONTAİGNE"nın eğitime ilişkin görüşü.

MİCHEL MONTAİGNE  1533-1592 Fransız edibi ve Rönesans filozofu. Görüşlerini dilimize de çevrilen Denemeler (Essais) adlı eserinde toplamıştır. Denemeler isimli bu eser dilimize çevrilmiştir. “Denemeler isimli eserinde hayata yakın ve çocuğun tabiatına uygun bir eğitim tarzını savunmuş, devrinin Latin okuluna ve bu okulda uygulanan korkunç ezberciliğe, ölü bilgilere ve otoriteye dayanan sert ve katı eğitim anlayışına karşı çıkmıştır. [1] “Bunun yerine serbest şekilde karşılıklı konuşmayı öğretim metodu olarak tavsiye etmiştir. Buna rağmen o da eski dillerin öğretilmesinden vaz geçmemiş, yalnız canlı mükâleme alıştırmalarıyla basitleştirmelerini ve kolaylaştırmalarını istemiştir. [2] Beden eğitiminin eğitsel değerini bilhassa belirtmiştir. Aile ocağını çocukların eğitimi için elverişli bulmamakta, hakiki terbiyenin eğiticilerle çocukların bir arada bulunmaları sayesinde mümkün olabileceğini ileri sürmüştür” (R.G. Arkın, s.318). “Eserinin yirmi beşince bölümünde, köksüz ve ...

Medeniyeti oluşturan unsurlar

Medeniyeti oluşturan unsurlar Bugün ulaştığımız medeniyet seviyesine ulaşmamız en başından itibaren 70-80 bin yıllık insanlık macerasının eseridir. Medeniyetin oluşturulmasında insanın iç ve dış dünyası olmak üzere iki ana unsurdan söz edebiliriz: İç dünya unsurları: zekâ/akıl ve içgüdüler Bu maceranın en başında konuşma anlamında dilin oluşmuş olması gelir. Tabiîdir ki dilin oluşması için insanın doğuştan getirdiği aklını/zekâsını kullanabilmesi gerekir. [1] İnsan ve diğer canlılar doğarken zekâ ile birlikte içgüdülerle ve reflekslerle de donatılmıştır. Refleksler, bir canlının hayatını devam ettirebilmek için kullandığı bilinçdışı davranışlardır. Canlının kendini koruması yönünde etkinliği vardır. Başka bir söyleyişle canlıyı tehlikeye karşı koruyan bilinç dışı etkinliklerdir. Bunlar öğrenilmez ve hatta eğitilemez. İçgüdüler de doğuşla gelir ve kişiyi amaçlı ve bilinçli etkinliklere yöneltir. İçgüdülerin en temel özelliği insanlarda ve bazı hayvan türlerinde eğitileb...