Ana içeriğe atla

s. 83-86 d. 5. Çerçeve : ÇAĞRIŞIM tedai

 ZEKÂ KURAMLARININ ELEŞTİRİSİ VE KÜRESEL ZEKÂ KURAMI

s. 83-86   d. 5. Çerçeve : ÇAĞRIŞIM tedai
Çağrışım, zekânın postacısı gibi çalışır. Bir sebebe dayalı olarak veya olmayarak hafızada yer alan bilgileri ifade etmek (söylemek/yazmak) üzere düşünme ve gramer yeteneğine gönderir.
Yaşadığımız olaylar, karşılaştığımız nesneler, hatıralar, bilgiler vs. her zaman üst bilinç düzeyinde tutulmaz. Hafızaya giren bütün manaların bir kısmı, yukarıda da söylendiği gibi zamanla bilinçaltına da itilir. Hafızanın etkinleşebilmesi bir sebebe bağlıdır. Örneğin, tarihe veya coğrafyaya ilişkin bilgilerimizi gece-gündüz durmaksızın hatırlamayız. Bunu hatırlamak için bu bilginin gerek olması yani bir sebebe dayanması gerekir.  Bunlar bir sebep olmaksızın tekrar bilinç düzeyine çıkmaz yani hatırlanmaz. Çağrışım, hafızada mevcut olan bir unsura (bilgiye, eşyaya, mekâna, hatıraya veya duyguya) değişik yönlerden az-çok benzerliği olan biri ile karşılaşıldığında hatırlanır yani bilinç düzeyine gelir. Yani hatırlama, önceden yaşanmış bir olayı tekrar bilinç düzeyine çıkartmaktır. Buna göre iki unsur önemlidir: a. Yaşanmış olay, öğrenilmiş bilgi, hatıra, eşya vs. b. Bu unsurları bilinç düzeyine getiren benzer şey. Bu bilinç muhtevasının ve o anda bu muhtevaya az-çok benzerlik gösteren yaşantı. Hatırlama, o ana (içinde bulunulan zamana) aittir.
Buna göre o anda yaşanan bir durumun, görülen bir şeyin, yaşanan bir olayın hafızada olan benzeri ile bağlantı kurarak bilinç düzeyine getirme işlemine çağrışım denir. Yani birbirine bağlı olan şeylerin birbirlerini karşılıklı olarak bilinç düzeyine çağırması başka bir söyleyişle hatırlamaktır.
Çağrışımla hafıza arasında çok yakın ilişki vardır. Çağrışım, hafızada mevcut olan birikimlerin veya unsurların dışavurumunu sağlar. Başka bir söyleyişle söze veya yazıya dönüştürür.
Bilgilerin açığa çıkarılmasında yani sözle veya yazı ile ifade edilmesinde çağrışımın doğrudan ilgisi yoktur. Ancak bilgiye dayalı bir soruya cevap veremeyen öğrenciye öğretmen “ipucu” verebilir. Yani ona hatırlatıcı bazı açıklama yapabilir.
Öğrencilerin bilgilerini ölçmek için, cevap sorunun içinde bulunmamalıdır. Yani cevabı çağrıştıracak unsur bulunmamalıdır. Ancak sorular da bulmaca şeklinde verilmemelidir. Öğrencilerin bilgi düzeylerini ölçmenin en sağlıklı yolu, değerlendirmede biraz sübjektiflik olsa da açık uçlu ve kompozisyon türü sınavlardır.
e. 6. Çerçeve: DÜŞÜNME (AKIL)
Algı merkezinde anlam kazanmış duyumlar, hafızada sınıflandırılır ve saklanır. Bir problemle karşılaşıldığında probleme çözüm olabilecek bütün bilgiler, tecrübeler çağrışımla düşünme merkezine getirilir. Bu bilgiler, birbirleriyle karşılaştırılır, yorumlanır, tasarımlanır ve problemi çözecek şekilde organize edilir veya edilmeye çalışılır.  Bu organizasyonda tüme varım, tümden gelim, analiz, sentez, çözümleme, birleştirme gibi bütün akıl yürütme yetenekleri ve daha önce edinilmiş deneyimleri kullanılır. Burada oluşan hareketliliğe –eyleme- düşünme denir. Düşünme, zekânın yeteneklerinden biridir.
Çeşitli akıl yürütme yetenekleri ile düşünme sonunda varılan sonuca düşünce veya fikir denir.
Düşünme bir yetenek, düşünce ise hafızada var olan bilgilerin, tecrübelerin birleştirilerek problemi çözecek şekilde yeniden organize edilmesi yani düzenlenmesidir. Örneğin bir yere giderken bir akarsuyun yanına geldiniz. Karşıya geçmeniz gerekir. Ancak suyun derinliğini, akış hızını bilmiyorsunuz. Önceden bu su hakkında bilginiz ve tecrübeniz olsa karar vermek yani bir sonuca varmak (düşünmek)  kolay,  hatta düşünmeye de gerek yoktur. Bu tecrübenizi kullanırsınız. Ama su hakkında bilginiz yok. Yüzme biliyorsunuz. Düşünmeye başlarsınız: Acaba bu suyu yürüyerek geçebilir miyim? Yüzerek geçebilir miyim? Suyun akış hızı yüzmeme engel olabilir mi? İşim önemli ama hayatımı tehlikeye atacak kadar da önemli değil bu nedenle geriye mi dönsem? Bir köprü arasam bulabilir miyim? Bu sorulara cevap arayarak problemi çözmeye çalışırsınız. Şu halde düşünme, bir problemi çözmek için kendimize soru sormaktır.
Bu yönüyle düşünme, kişinin karşılaştığı bir durum veya sorun karşısında zihnin sorunu çözecek şekilde bilgileri ve tecrübeleri organize etmesidir.
Düşünce, zekânın düşünme yeteneğinin işlevsel sonucudur.
Düşünme, bir mese­leye ait bilgileri zihinde karşılaştırarak, ara­larındaki bağlantıları inceleyerek bir hüküm vermek veya karara varmak üzere zi­hinsel etkinlikte bulun­maktır.
Bu süreç çok basit olabileceği gibi yukarıdaki örnekte olduğu gibi çok karmaşık ve çeldiricili de olabilir.
Hatırlama,  düşünme sa­yılabilir mi? Düşünme, bilinen bir şeyi hatırlayıp tekrar duyar ve görür gibi olmak mı? Bir şahsı veya bir şeyi zihinden/ hayalinden geçirmek mi?
Akıl yürütme düşünme yöntemidir. Acaba dereotuna niçin ağaç diyemeyiz? Bu soruya cevap vermek için ağaç kavramını oluşturan bütün özellikleri ve bu kavramın içine giren varlıkları birer birer bilmemiz gerekir. Bu durumda dereotunun bir ağaç olup olmadığına karar verebiliriz. O hâlde düşünme, zihinde cereyan eden eylemler bütünü ve işlevsel olarak problemi çözme yahut karşılaşılan engeli aşma, bilgiye ve ezbere dayanmayan bir soruya cevap arama işlemidir. Düşünme bir karar verme işlemidir.
Düşünme, hakkında doğrudan bilgi sahibi olmadığımız durumlar karşısında mevcut olan bilgi ve tecrübelerle değişik bilgiler üretmeye çalışmadır. Üretilen değişik bilgilerden seçilen birine düşünce –fikir ve yorum denir.  
Algılanan ve anlamlandırılan uyarımlar, düşünme yeteneğinde daha önce alınan algılarla birleştirilerek yeni anlam bütünlüğü oluşturur. 
Elde edilen fikirler veya öğrenilmiş bilgiler ve birikimler sözle veya yazı ile ifade edilmek istendiğinde bilgiler, fikirler, birikimler oluş sırasına, herkesin kabul edebileceğini mantığa, dış veya iç dünyadaki gerçeklere ve dilin gramer kalıplarına uygun olarak düzenlenir.[1]
Düşünme yeteneği, hafızadan alınan ve bilgileri oluşturacak kelimeleri ve kavramları bilginin sırasına, olayın oluşumuna ve gerçekliğine uygun hâle getirerek gramere gönderir.
Tasarlamak
Tasarlamak, bir yönüyle tasavvurla ilgili olsa da esasen düşüncenin yaratıcı bir ürünüdür. Algıda ve tasavvurda meydana gelen oluşumlar birleştirilerek düşünce düzeyinde daha farklı icatları, farklı keşifleri, farklı yorumları konuşma ve yazma etkinliği ile ifade edilir.  Bir anlamda tasarlamak, kişinin yaratıcı gücüdür.
Tasarlamak, bir işi yapmadan önce zihinde “düşüncede” oluşturmaktır. Bir konu üzerinde düşünmeye başlamak, önce onu, önceden edilmiş çeşitli algılarla karşılaştırmak, benzerleri bir araya getirerek düşünce merkezine göndermek ve burada bu algıları biraz daha somut hâle getirerek uygulamaya yönlendirmek yani konuşma ve yazmaya yahut bu bir icat ise onu gerçekleştirmeye çalışarak somutlaştırmaktır.
Bir konuda yazı yazmak veya toplum önünde hazırlıksız konuşmak düşün­cenin ürünüdür. Bu bakımdan anlatım, bir düşünce sanatıdır. Düşünce ne kadar doğru ve isabetli olursa konuşma ve yazma da o ölçüde doğru ve gü­zel olur. Bunun için bir konuyu, konunun olaylarını, ana fikrini, yar­dımcı fikirlerini belirlemek ve bir olaya bağlayarak  bir sonuç (ileti) çıkar­mak düşüncenin bir ürünüdür. Kısaca düşünce, anlatımda "buluş/keşif" denilen ya­ratıcılığın temel kaynağını teşkil eder. Bunun için bir ya­zıya başlamadan önce düşünmeye, bunun için de gözleme, okumaya, sorma ve soruştur­maya yeterli zaman ayrılmalıdır. Bu zaman içinde tasarlananlar ve düşünülenler bir plâna bağlanmalıdır. 
Tasarlanmış yani bir plâna göre yazılan yazılarda düşünce yansıması daha fazladır. Yani hayal gücü daha az yer tutar.
Bir yazıda düşünce açık veya örtülü (gizli) biçimde ortaya konur. Düşünce, fıkra, makale, sohbet gibi edebî eserlerde açık ola­rak ortaya kon­duğu hâlde, hikâye, masal ve roman gibi eserlerde duygu ve ha­yaller örtülü olarak ortaya konur. Sonuç çıkarmak okuyucuya bırakılır.
Düşünce düzeyinde oluşturulan fikirler, görüşler, yorumlar vs. mantık ve oluş sırasına göre düzenlenir. Gramerde ise bu unsurlar gramer kurallarına göre düzenlenir.






[1] Olayların oluş sırası: Örneğin bir tarih konusu anlatılmak istendiğinde düşünce, olayları kronolojik sıraya göre düzenler. Yani olayı bir baştan bir sondan anlatmamaktır.
Herkesin kabul edebileceği mantığa göre düzenleme: Dinleyici veya okuyucu tarafından yadırgamama, konuya aykırı olmama, doğru örneklendirme.
Gramer kalıpları: Cümle yapısı, tamlamalar, yapım ve çekim ekleri vs.  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670)

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670) Döneminin önemli düşünürlerinden biridir. Önemi ise, birçok fikrinin günümüzde bile uygulanabilir olmasıdır. Lâtince ve ilahiyat tahsil etmiş. Eğitimdeki aksaklıkları görmüş ve düzeltmek istemiştir. Birçok ülke ve şehir dolaşmış, birçok okulda öğretmenlik ve hayatının son döneminde papazlık yapmıştır. Bacon, Ratka ve Vives”in etkisinde kalmıştır. İngiltere”, İngiliz okullarını ıslah etmek üzere davet edilmiş, burada bütün bilimleri bir araya toplayacak bir ansiklopedi (pansofi) yazmak istemişse de başarılı olamamıştır. “Comenius, muhtelif işlerde çalışmış ve muhtelif problemler üzerinde kafa yormuştu. İlk önce papaz sıfatıyla mezheplerin ortadan kaldırılmasına gayret etmişti. Mezhep savaşları ile Avrupa”nın tam bir sefalete ve fakirliğe düştüğünü gören Comenius, bu işin çok önemli olduğuna kanaat getirmişti. Fakat sakin bir hayat yaşayamadığı ikide birde göç etmek zorunda kaldığı için bu idealini gerçekleştirmeye muvaffak olamamıştı.  Bereket ...

MONTAİGNE"nın eğitime ilişkin görüşü.

MİCHEL MONTAİGNE  1533-1592 Fransız edibi ve Rönesans filozofu. Görüşlerini dilimize de çevrilen Denemeler (Essais) adlı eserinde toplamıştır. Denemeler isimli bu eser dilimize çevrilmiştir. “Denemeler isimli eserinde hayata yakın ve çocuğun tabiatına uygun bir eğitim tarzını savunmuş, devrinin Latin okuluna ve bu okulda uygulanan korkunç ezberciliğe, ölü bilgilere ve otoriteye dayanan sert ve katı eğitim anlayışına karşı çıkmıştır. [1] “Bunun yerine serbest şekilde karşılıklı konuşmayı öğretim metodu olarak tavsiye etmiştir. Buna rağmen o da eski dillerin öğretilmesinden vaz geçmemiş, yalnız canlı mükâleme alıştırmalarıyla basitleştirmelerini ve kolaylaştırmalarını istemiştir. [2] Beden eğitiminin eğitsel değerini bilhassa belirtmiştir. Aile ocağını çocukların eğitimi için elverişli bulmamakta, hakiki terbiyenin eğiticilerle çocukların bir arada bulunmaları sayesinde mümkün olabileceğini ileri sürmüştür” (R.G. Arkın, s.318). “Eserinin yirmi beşince bölümünde, köksüz ve ...

Medeniyeti oluşturan unsurlar

Medeniyeti oluşturan unsurlar Bugün ulaştığımız medeniyet seviyesine ulaşmamız en başından itibaren 70-80 bin yıllık insanlık macerasının eseridir. Medeniyetin oluşturulmasında insanın iç ve dış dünyası olmak üzere iki ana unsurdan söz edebiliriz: İç dünya unsurları: zekâ/akıl ve içgüdüler Bu maceranın en başında konuşma anlamında dilin oluşmuş olması gelir. Tabiîdir ki dilin oluşması için insanın doğuştan getirdiği aklını/zekâsını kullanabilmesi gerekir. [1] İnsan ve diğer canlılar doğarken zekâ ile birlikte içgüdülerle ve reflekslerle de donatılmıştır. Refleksler, bir canlının hayatını devam ettirebilmek için kullandığı bilinçdışı davranışlardır. Canlının kendini koruması yönünde etkinliği vardır. Başka bir söyleyişle canlıyı tehlikeye karşı koruyan bilinç dışı etkinliklerdir. Bunlar öğrenilmez ve hatta eğitilemez. İçgüdüler de doğuşla gelir ve kişiyi amaçlı ve bilinçli etkinliklere yöneltir. İçgüdülerin en temel özelliği insanlarda ve bazı hayvan türlerinde eğitileb...