Ana içeriğe atla

MEDENİYET VE PEDAGOJİ TARİHİ MİLLETLER DÖNEMİ

MEDENİYET VE PEDAGOJİ TARİHİ
MİLLETLER DÖNEMİ
Aşağıda, peygamberlerin medeniyete katkıları yanında Sümerler başta olmak üzere Mezopotamya’da ve Anadolu’da devlet kurmuş olan milletlerin önce kendi kültürlerine ve milletlerin birbirleri ile etkileşimleri sonunda medeniyete yaptıkları katkılar örneklendirilmiştir. [1]
Tarih öncesi çağlarda mağaralarda yaşayan insanlar uzun tecrübeler sonunda önce küçük topluluklar, sonra köyler halinde yaşamaya başlamışlar. Sonra da şehirler kurduktan sonra millet olma şuuruna ulaşarak devletler kurmuştur.
Arkeolojik kalıntılar bize gösteriyor ki insanlar hangi tür toplum içinde yaşamış olursa olsunlar, kendi kültürlerine ve medeniyete katkıda bulunacak eserler bırakmışlardır.
Elbette bir kültür oluşturmak, medeniyete katkıda bulunmak bir toplumun eğitim anlayışını yansıtır. Bir toplumun kültür ve yaşama kalitesine bakılarak eğitiminin kalitesi hakkında kolayca bir sonucu varabiliriz.
Allah, kitabında insanları kavimler halinde yarattığını bildirmiştir. Bu kavimler, tarihen de görüyoruz ki millet özelliği taşımamaktadır. Kur”an”ın bildirdiğine göre bu kavimlerden bazılarına peygamberler gönderilmiştir. Ve bu nedenle bu kavimler gönderildikleri peygamberlerin adıyla anılır. Örneğin Lut kavmi, Nuh kavmi gibi.[2]
Bu peygamberlerden bazıları milletleşme döneminde gelmiştir. Öncekilerin daha yerel toplumlara hitap etmesine karşılık milletlere gönderilen peygamberler, kavimlerin de birleşmesiyle oluşan daha evrensel nitelik taşımaktadırlar. Örneğin Musa Peygamber Yahudilere, İsa Peygamber de Yahudilere gönderildiği halde daha ziyade Avrupa milletleri ona biat etmişler ve onun öğretilerini esas almışlardır. Bunlardan sonuncu olan Hz. Muhammed ise bütün insanlığa hitap eden İslâm dinini insanlara tebliğ etmiştir. Buna göre Hz. Muhammed insanlara Allah”ın emirlerini tebliğ etmekle görevlendirilmiştir. Bu nedenle Allah indinde din İslâm”dır ve dinde zorlama yoktur; senin dinin sana, benim dinim bana anlayışı esas olmuştur.  Bunun yanında Hz. Muhammed, “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” demek suretiyle esas görevinin ne olduğunu ortaya koymuştur.
Bu nedenle aşağıda toplumların medeniyete yaptıkları kültürel, teknolojik ve bilimsel katkılarla birlikte pedagoji anlayışları da ele alınmış. Çünkü her toplum varlığını ancak kültürün devam ettirmesiyle koruyabilir. Kültürünün, teknolojinin ve bilimin devamlılığını sağlamak için de bunları koruyacak, geliştirecek nesiller yetiştirmesi gerekir.
Aşağıda milletler dönemi konusunu bu açıdan ele alacağım.

TÜRKLERİN TARİH ÇAĞI ÖNCESİNDE
VARLIKLARI VE HAYATLARI
Pedagoji tarihi kaynaklarını incelerken birçok milletin geçmişlerine ilişkin birer yaratılış destanı (kozmogonisi) olduğunu gördüm. Ancak bunlardan sadece Türk yaratılış destanını bu kitabın başlangıcı olarak almayı uygun buldum.

TÜRK YARATILIŞ DESTANI
Altay Türkleri evrenin meydana gelişini ve yaratılışı aşağıda anlatıldığı gibi düşünmüşlerdi.
“Hiçbir şey yokken yalnız iki varlık vardı: Karahan ile su. Karahan”dan başka gören, sudan aşka görünen yoktu. Oldum olası dalgalanan bir kaos, bir anarşi şeklinde idi. Karahan bir öncesiz alem, gizli bir define idi. Karahan sonunda yalnızlıktan usandı. Kendisi gibi gören, bilen ve yapan bir varlığın da var olmasını istedi. Kişiyi yarattı. İkisi, iki kara kaz gibi suyun üzerinde uçmaya başladılar. Kişi kanaatsizdi. Karahan”dan daha çok yükseklere çıkmak, daha yüce yerlere uçmak istiyordu. Karahan, kişinin kalbinden geçen bu büyük ve gururlu fikirleri görüyordu. Ona ceza vermek lazım geldiğine hükmetti. Zavallı kişi bir taş parçası gibi kuvvetten kesilmiş olarak suyun derinliklerine batmaya başladı. Kişi işin fenalığını anladı, tövbe etmeye, günahının bağışlanmasını dilemeye başladı. Karahan ona acıdı. Bilmek ve toprak üstünde yaşamak kudretini kendisine verdi. Fakat, uçmak yeteneğini ona tekrar vermedi. kişinin yaşaması için şimdi bir toprak parçası lazımdı. Karahan denizin altından bir yıldız yükseltti. Kişiye bu yıldızdan bir avuç toprak alarak suyun yüzüne çıkmasını emretti. Kişi bu avuç toprağı alırken kendisi için gizli bir dünya yaratmayı düşünerek bir parça toprağı da ağzında gizledi.
“Yukarı gelince Karahan elindeki toprağı suyun yüzüne at dedi. Kişi, elindeki toprağı attı. Karahan, toprağa büyü diye emretti. toprak büyümeye, büyük bir ada halini almaya başladı. Fakat aynı zamanda kişinin ağzındaki toprak da büyüyordu. Eğer Karahan işin farkında olarak tükür diye ısrar etmeseydi, kişi tüküremeyecek, ağzı parça parça olacaktır.
Tükürdüğü toprak yerin üzerine savrulunca bundan dağlar, dereler vücuda geldi. Karahan, bu büyük adayı boş bırakmamak için adanın ortasında bir ağacı yükseltti. Bunun dokuz dalı vardı. Her dalın altında bir yeni adam yarattı. Bu adamdan insanların dokuz ırkı türedi. Karahan insanlara kılavuzluk etmek üzere Yayık adlı bir melek gönderdi. Yayık, insanları doğru yola götürmeye çalışırken kişi onları baştan çıkarmaya, türlü türlü eğlencelere alıştırmaya uğraşıyordu. Karahan bu ahmak insanlara kızdı. Yayığa yeryüzünü yık diye emretti. Yayık yeryüzünü mızrağıyla alt-üst etti. yeryüzündeki bir çok delik deşikler de bu suretle vücuda geldi. Karahan, kişiyi de er altındaki semaya koydu ve adına Erlik Han dedi.
“Karahan, yeryüzüne kendi haline terk edince, yukarıda on yedi kat göğü yarattı. Kendisi on yedinci katı mesken edindi. Oğlu Bay Ülkün”ü on altıncı kat gökte altın bir taht üzerine oturttu. Bay Ülkün hem barışın hem de adaletin en büyük ilâhıdır. Yayık, Bay Ülkün”ün oğludur. Göğün her katına bir tanrı yerleştirdi. Yedinci katta Gün Ana, altınca katta Ay Ana otururdu. Üçüncü katta da cenneti, Sürve dağını, Süt Gölünü yarattı. Yayık ve Ayzit buralarda yerleştirildi.
“Karahan yukarıdaki gökte bunları yaparken, Erlik Han da aşağıdaki gökte kara bir güneş yarattı. Orasını bu kara güneşin siyah nurlarıyla aydınlattı. Kendisi kara bir taht üzerine oturdu ve burada kendisine ait cinleri ve şeytanları yarattı. Orada bir katran kazanı kurdu. Onu kaynattı ve orasını cehennem yaptı. Dünya”nın sonunda da Erlik Han ile Yayık arasında korkunç savaşlar olacak, yeryüzü bu savaşlarda alt-üst olarak. Kıyamet kopacak” (Kanat/ 195).[3]



[1] Sümer, Asur, Babil, Akat, Mısır kültürüne ilişkin açıklamalarda özellikle Ali Narçın tarafından hazırlanan aynı adları taşıyan kitaplardan yararlanılmıştır. Eğitimle ilgili konulara temas edildiğinde kaynakların adları ayrı ayrı gösterilecektir. Bu temel kaynağın yanında bilim tarihi ve genel tarih kitaplarından da yararlanılmıştır. Bazı konular internet ortamında daha ayrıntılı olarak incelenebilir.
[2] Nuh Peygamberin Sümerler zamanında geldiği kuvvetle muhtemeldir.
[3] Yazar, bu metin için (Rıza Nur, Türk Tarihi, C. 12 s. 118) eseri kaynak göstermiştir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670)

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670) Döneminin önemli düşünürlerinden biridir. Önemi ise, birçok fikrinin günümüzde bile uygulanabilir olmasıdır. Lâtince ve ilahiyat tahsil etmiş. Eğitimdeki aksaklıkları görmüş ve düzeltmek istemiştir. Birçok ülke ve şehir dolaşmış, birçok okulda öğretmenlik ve hayatının son döneminde papazlık yapmıştır. Bacon, Ratka ve Vives”in etkisinde kalmıştır. İngiltere”, İngiliz okullarını ıslah etmek üzere davet edilmiş, burada bütün bilimleri bir araya toplayacak bir ansiklopedi (pansofi) yazmak istemişse de başarılı olamamıştır. “Comenius, muhtelif işlerde çalışmış ve muhtelif problemler üzerinde kafa yormuştu. İlk önce papaz sıfatıyla mezheplerin ortadan kaldırılmasına gayret etmişti. Mezhep savaşları ile Avrupa”nın tam bir sefalete ve fakirliğe düştüğünü gören Comenius, bu işin çok önemli olduğuna kanaat getirmişti. Fakat sakin bir hayat yaşayamadığı ikide birde göç etmek zorunda kaldığı için bu idealini gerçekleştirmeye muvaffak olamamıştı.  Bereket ...

MONTAİGNE"nın eğitime ilişkin görüşü.

MİCHEL MONTAİGNE  1533-1592 Fransız edibi ve Rönesans filozofu. Görüşlerini dilimize de çevrilen Denemeler (Essais) adlı eserinde toplamıştır. Denemeler isimli bu eser dilimize çevrilmiştir. “Denemeler isimli eserinde hayata yakın ve çocuğun tabiatına uygun bir eğitim tarzını savunmuş, devrinin Latin okuluna ve bu okulda uygulanan korkunç ezberciliğe, ölü bilgilere ve otoriteye dayanan sert ve katı eğitim anlayışına karşı çıkmıştır. [1] “Bunun yerine serbest şekilde karşılıklı konuşmayı öğretim metodu olarak tavsiye etmiştir. Buna rağmen o da eski dillerin öğretilmesinden vaz geçmemiş, yalnız canlı mükâleme alıştırmalarıyla basitleştirmelerini ve kolaylaştırmalarını istemiştir. [2] Beden eğitiminin eğitsel değerini bilhassa belirtmiştir. Aile ocağını çocukların eğitimi için elverişli bulmamakta, hakiki terbiyenin eğiticilerle çocukların bir arada bulunmaları sayesinde mümkün olabileceğini ileri sürmüştür” (R.G. Arkın, s.318). “Eserinin yirmi beşince bölümünde, köksüz ve ...

Medeniyeti oluşturan unsurlar

Medeniyeti oluşturan unsurlar Bugün ulaştığımız medeniyet seviyesine ulaşmamız en başından itibaren 70-80 bin yıllık insanlık macerasının eseridir. Medeniyetin oluşturulmasında insanın iç ve dış dünyası olmak üzere iki ana unsurdan söz edebiliriz: İç dünya unsurları: zekâ/akıl ve içgüdüler Bu maceranın en başında konuşma anlamında dilin oluşmuş olması gelir. Tabiîdir ki dilin oluşması için insanın doğuştan getirdiği aklını/zekâsını kullanabilmesi gerekir. [1] İnsan ve diğer canlılar doğarken zekâ ile birlikte içgüdülerle ve reflekslerle de donatılmıştır. Refleksler, bir canlının hayatını devam ettirebilmek için kullandığı bilinçdışı davranışlardır. Canlının kendini koruması yönünde etkinliği vardır. Başka bir söyleyişle canlıyı tehlikeye karşı koruyan bilinç dışı etkinliklerdir. Bunlar öğrenilmez ve hatta eğitilemez. İçgüdüler de doğuşla gelir ve kişiyi amaçlı ve bilinçli etkinliklere yöneltir. İçgüdülerin en temel özelliği insanlarda ve bazı hayvan türlerinde eğitileb...