MEDENİYET VE PEDAGOJİ TARİHİ
TÜRKLERİN ATALARININ TORUNLARINA BIRAKTIĞI SİYASİ MESAJLAR
ANIT KİTABELER
Genel adlandırma
ile Göktürk veya Orhun kitabeleri olarak adlandırılan Bilge Kağan, Kül Tiğin ve
Bilge Tonyukuk tarafından yazılmış kitabelerin bazı önemli kısımlarına aşağıda yer
verilmiştir.
Bu anıtlar yahut
kitabeler, farklı zamanlarda bu alfabe esas alınarak yazılmıştır. Bu
kitabelerde milletin o zamanki yaşayışı, kültürü, savaşları ve özellikle Çin
ile ve diğer Türk boyları ile olan ilişkileri anlatılmaktadır. Bu kitabeler
yalnız tarihî birer vesika değil, gerçekten yüksek bir anlatım gücünün
sosyolojik ve kültürel olayları açıklamada ne kadar yetkin olduğunun da
kanıtıdır. Bu yetkinlik, o zamanın eğitim anlayışına da olumlu yönden ışık
tutmaktadır.
Bu kitabeler, gerek
hakan ile halk arasındaki gerekse milletler arasındaki ilişkileri anlatması ve
bir öğüt olma değeri bakımından pedagojik değeri vardır. BU açıdan geniş
incelemeye ihtiyaç vardır.
Orhun kitabeleri
Aşağıda bu
anıtlardaki yazılardan bazı bölümler alınmıştır. [1]
Bilge Kağan abideleri
Yazıtların doğu yüzü
Tanrı gibi Tanrı yaratmış Türk
Bilge Kağanı, sözüm: Babam Türk Bilge Kağanı … Sir, Dokuz Oğuz, İki Ediz
çadırlı beyleri, milleti … Türk tanrısı üzerinde kağan
oturdum. Oturduğumda ölecek gibi düşünen Türk beyleri, milleti memnun olup
sevinip, yere dikilmiş gözü yukarı baktı. Bu zamanda kendim oturup bunca ağır
töreyi dört taraftaki … dim. Üstte mavi gök, altta yağız yer kılındıkta, ikisi
arasında insan oğlu kılınmış.
İnsan oğlunun üzerine ecdadım
Bumın Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk milletinin ilini, töresini
tutu vermiş, düzene soku vermiş. Dört taraf hep düşman imiş. Ordu sevk ederek
dört taraftaki milleti hep almış, hep tâbi kılmış. Başlıya baş eğdirmiş,
dizliye dik çöktürmüş. Doğuda Kadırkan ormanına kadar, batıda Demir
Kapıya kadar kondurmuş. İkisi arasında pek teşkilâtsız Gök Türkü düzene sokarak
öylece oturuyormuş. Bilgili kağan imiş, cesur kağan imiş. Buyruklu bilgili imiş
tabiî, cesur imiş tabiî. Beyleri de milleti de doğru imiş. Onun için ili öylece
tutmuş tabiî. İli tutup töreyi düzenlemiş. Kendisi öylece vefat etmiş.
,,,,,
Yukarıda Türk
Tanrısı, mukaddes yeri, suyu öyle tanzim etmiştir. Türk milleti yok olmasın
diye, millet olsun diye, babam İltiriş kağanı, annem İl Bilge Hatunu göğün
tepesinden tutup yukarı kaldırmıştır.
Babam kağan on yedi erle dışarı
çıkmış. Dışarı yürüyor diye ses işitip şehirdeki dağa çıkmış, dağdaki inmiş.
Toplanıp yetmiş er olmuş. Tanrı kuvvet verdiği için, babam kağanın askeri kurt
gibi imiş, düşmanı koyun gibi imiş. Doğuya batıya asker sevk edip toplamış,
yığmış. Hepsi yedi yüz er olmuş. Yedi yüz er olup ilsizleşmiş, kağansızlaşmış
milleti, cariye olmuş, kul olmuş milleti, Türk töresini bırakmış milleti,
ecdadımın töresince yaratmış, yetiştirmiş.
Türk, Oğuz beyleri, milleti
işit: Üstte gök basmasa, altta yer delinmese Türk milleti, ilini, töreni kim bozabilecekti? Türk
milleti, vaz geç, pişman ol! Disiplinsizliğinden dolayı, beslemiş olan kağanına,
hür ve müstakil iyi iline karşı kendin hata ettin, kötü hâle soktun. Silâhlı
nereden gelip dağıtarak gönderdi? Mızraklı nereden gelerek sürüp gönderdi?
Mukaddes Ötüken ormanının milleti, gittin! Doğuya giden, gittin! Batıya, giden, gittin! Gittiğin yerde hayrın şu olmalı: Kanın nehir gibi
koştu. Kemiğin dağ gibi yattı. Beylik erkek evlâdını kul kıldın.
Hanımlık kız evlâdını cariye kıldın. O bilmemenden dolayı, kötülüğün yüzünden
amcam kağan uçup gitti. Önce Kırgız kağanını balbal olarak diktim. Türk
milletinin adı sanı yok olmasın diye, babam kağanı annem
hatunu yükselten Tanrı, il veren Tanrı, Türk milletinin adı sanı yok olmasın
diye, kendimi o Tanrı kağan oturttu tabiî.
Varlıklı, zengin millet üzerine
oturmadım. İçte aşsız, dışta elbisesiz; düşkün, perişan millet üzerine oturdum.
Küçük kardeşim Kül Tigin, iki şad, küçük kardeşim Kül Tigin ile konuştuk. Babamızın amcamızın
kazanmış olduğu milletin adı sanı yok olmasın diye Türk milleti için gece
uyuyamadım, gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kül Tigin ile, iki şad ile öle
yite kazandım. Öyle kazanıp bütün milleti ateş, su kılmadım. Ben kendim kağan
oturduğumdan her yere gitmiş olan millet yaya olarak, çıplak olarak, öle yite geri geldi.
Milleti besleyeyim diye kuzeyde
Oğuz kavmine doğru; doğuda Kıtay, Tatabı kavmine doğru; güneyde Çine doğru on
iki defa ordu sevk ettim … savaştım. Ondan sonra Tanrı buyurduğu için, devletim,
kısmetim var olduğu için, ölecek milleti diriltip besledim. Çıplak milleti
elbiseli kıldım. Fakir milleti zengin kıldım.. Az milleti çok kıldım. Değerli
illiden, değerli kağandan daha iyi kıldım. Dört taraftaki milleti hep tabi
kıldım, düşmansız kıldım. Hep bana itaat etti.
On yedi yaşımda Tanguta doğru
ordu sevk ettim. Tangut milletini bozdum. Oğlunu, karısını, at sürüsünü,
servetini orda aldım.
Kuzey yüzü
İl tutacak yer
Otüken ormanı imiş. Bu yerde oturup Çin milleti
ile anlaştım. Altını, gümüşü, ipeği ipekliyi sıkıntısız öylece
veriyor. Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle,
yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp,
konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur
insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa kabilesine, milletine, akrabasına kadar
barındırmaz imiş.
Tatlı sözüne,
yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti,
öleceksin! Güneyde Çogay ormanına, Tögültün ovasına konayım dersen, Türk
milleti, öleceksin! Orda kötü kişi şöyle öğretiyormuş: Uzak ise kötü mal
verir, yakın ise iyi mal verir diyip öyle öğretiyormuş. Bilgi bilmez
kişi o sözü alıp, yakına varıp, çok insan öldün! O yere doğru gidersen Türk
milleti, öleceksin!
,,,,,,
Fakir milleti
zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa bu sözümde yalan
var mı? Türk beyleri, milleti, bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağını
burda vurdum. Yanılıp öleceğini yine burda vurdum. Her ne sözüm varsa ebedî
taşa vurdum. Ona bakarak bilin.
,,,,,
Ondan sonra Çin kağanından
resimciyi hep getirttim. Benim sözümü kırmadı, maiyetindeki resimciyi gönderdi.
Ona bambaşka türbe yaptırdım. İçine dışına bambaşka resim vurdurdum. Taş
yontturdum. Gönüldeki sözümü vurdurdum
On Ok oğluna, yabancına kadar
bunu görüp bilin! Ebedî taş yontturdum … yontturdum, yazdırdım.
Kül Tigin Abideleri
Güney yüzü
Tanrı gibi gökte
olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum. Sözümü tamamıyla işit. Bilhassa
küçük kardeş yeğenim, oğlum, bütün soyum, milletim, güneydeki Şadpıt beyleri,
kuzeydeki Tarkat, buyruk beyleri, Otuz Tatar… Dokuz Oğuz beyleri, milleti! Bu
sözümü iyice işit, adamakıllı dinle: Doğuda gün doğusuna, güneyde gün ortasına,
batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar, onun içindeki millet hep bana
tâbidir. Bunca milleti [2] hep
düzene soktum. O şimdi kötü değildir. Türk kağanı Ötüken ormanında otursa ilde
sıkıntı yoktur. Doğuda Şantung ovasına kadar ordu sevk ettim, denize ulaşmama
az kaldı. Güneyde Dokuz Ersine kadar ordu sevk ettim, Tibet”e ulaşmama az
kaldı. Batıda İnci nehrini geçerek [3] Demir Kapıya kadar ordu sevk ettim. Kuzeyde Yir
Bayırku yerine kadar ordu sevk ettim. Bunca yere kadar yürüttüm. Ötüken
ormanından daha iyisi hiç yokmuş. İl tutacak yer Ötüken ormanı imiş. Bu yerde
oturup Çin milleti ile anlaştım.
Altını, gümüşü, ipeği ipekliyi sıkıntısız öylece veriyor. Çin milletinin sözü
tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak
milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o
zaman düşünürmüş.
İyi bilgili insanı,
iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa, kabilesi, milleti, akrabasına
kadar barındırmazmış. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk
milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin! Güneyde Çogay ormanına, Tögültü ovasına
konayım dersen, Türk milleti, öleceksin! Orda kötü kişi şöyle öğretiyormuş:
Uzak ise kötü mal verir, yakın ise iyi mal verir diyip öyle öğretiyormuş. Bilgi
bilmez kişi o sözü alıp, yakına gidip, çok insan, öldün!
O yere doğru
gidersen, Türk milleti öleceksin! Ötüken yerinde oturup kervan, kafile
gönderirsen hiç bir sıkıntın yoktur. Ötüken ormanında oturursan ebediyen il
tutarak oturacaksın. Türk milleti, tokluğun kıymetini bilmezsin. Açlık, tokluk
düşünmezsin. Bir doysan açlığı düşünmezsin. Öyle olduğun için,
beslemiş olan kağanının sözünü almadan her yere gittin. Hep orda mahvoldun, yok
edildin. Orda, geri kalanınla her yere hep zayıflayarak, ölerek yürüyordun.
Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğum üçün, kağan oturdum. Kağan oturup aç, fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin
kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa bu sözümde yalan var mı? Türk beyleri, milleti,
bunu işitin! Türk milletini toplayıp il tutacağını burada vurdum. Yanılıp
öleceğini yine burada vurdum. Her ne
sözüm varsa ebedî taşa vurdum. Ona bakarak bilin. Şimdiki Türk milleti,
beyleri, bu zamanda itaat eden beyler olarak mı yanılacaksınız? Ben ebedî taş
yontturdum …. Çin kağanından resimci getirdim, resimlettim. Benim sözümü
kırmadı. Çin kağanının maiyetindeki
resimciyi gönderdi. Ona bambaşka türbe yaptırdım. İçine dışına bambaşka resim
vurdurdum. Taş yontturdum. Gönüldeki sözümü vurdurdum … On Ok oğluna, yabancına
kadar bunu görüp bilin. Ebedî taş yontturdum
… İl ise, şöyle daha erişilir yerde ise, işte öyle erişilir yerde ebedî taş
yontturdum, yazdırdım. Onu görüp öyle bilin. …. Bu yazıyı yazan yeğeni Yollug Tigin.
Doğu yüzü
Üstte mavi gök,
altta yağız yer kılındıkta, ikisi arasında insan oğlu kılınmış. İnsan oğlunun
üzerine ecdadım Bumın Kağan, İstemi Kağan oturmuş. Oturarak Türk milletinin
ilini töresini tutu vermiş, düzenleyivermiş. Dört taraf hep düşman imiş. Ordu sevk
ederek dört taraftaki milleti hep almış, hep tâbi kılmış. Başlıya baş eğdirmiş,
dizliye diz çöktürmüş. Doğuda Kadırkan ormanına kadar, batıda Demir Kapıya
kadar kondurmuş. İkisi arasında pek teşkilâtsız Gök Türk öylece
oturuyormuş. Bilgili kağan imiş, cesur kağan imiş. Buyruku yine bigili imiş
tabiî, cesur imiş tabiî. Beyleri de milleti de doğru imiş. Onun için ili öylece
tutmuş tabiî. İli tutup töreyi düzenlemiş. Kendisi öylece vefat etmiş. Yasçı, ağlayıcı, doğuda gün doğusundan
Bökli Çöllü halk, Çin, Tibet, Avar, Bizans, Kırgız, Üç Kurıkan, Otuz Tatar,
Kıtay, Tatabı, bunca millet gelip ağlamış, yas tutmuş. Öyle ünlü kağan imiş. Ondan
sonra küçük kardeşi kağan olmuş
tabiî, oğulları kağan olmuş tabiî. Ondan sonra küçük kardeşi büyük kardeşi gibi
kılınmamış olacak, oğlu babası gibi kılınmamış olacak. Bilgisiz kağan
oturmuştur, kötü kağan oturmuştur. Buyruku da bilgisizmiş tabiî, kötü imiş
tabiî.
…
Beyleri,
milleti ahenksiz olduğu için, Çin milleti hilekâr ve sahtekâr olduğu için,
aldatıcı olduğu için, küçük kardeş ve büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için,
bey ve milleti karşılıklı çekiştirdiği için, Türk milleti il yaptığı ilini
elden çıkarmış, kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş. Çin milletine beylik
erkek evladı kul oldu, hanımlık kız evlâdı cariye oldu. Türk beyler Türk adını
bıraktı. Çinli beyler Çin adını tutup, Çin kağanına itaat etmiş. Elli yıl işi gücü vermiş. Doğuda gün
doğusunda Bökli kağana kadar ordu sevk edi vermiş. Batıda Demir Kapıya kadar
ordu sevk edi vermiş. Çin kağanına ilini, töresini alı vermiş. Türk halk kitlesi şöyle demiş: İlli millet idim, ilim şimdi
hani, kime ili kazanıyorum der imiş. Kağanlı millet idim, kağanım hani, ne
kağana işi gücü veriyorum der imiş. Öyle diyip Çin kağanına düşman olmuş. Düşman olup, kendisini tanzim ve tertip edemediğinden
yine teslim olmuş. Bunca işi gücü verdiğini düşünmeden, Türk milletini
öldüreyim, kökünü kurutayım der imiş. Yok olmaya gidiyormuş.
,,,
Yukarıda Türk
Tanrısı, Tük mukaddes yeri, suyu öyle tanzim etmiş. Türk milleti yok olmasın
diye, millet olsun diye babam İltiriş Kağanı, annem İl Bilge Hatunu göğün
tepesinde tutup yukarı kaldırmış olacak. Babam kağan on yedi erle dışarı
çıkmış. Dışarı yürüyor diye ses işitip şehirdeki dağa çıkmış, dağdaki inmiş,
toplanıp yetmiş er olmuş. Tanrı kuvvet verdiği için babam kağanın askeri kurt
gibi imiş, düşmanı koyun gibi imiş. Doğuya, batıya asker sevk edip toplamış,
yığmış. Hepsi yedi
yüz er olmuş. Yedi yüz er olup ilsizleşmiş, kağansızlaşmış milleti, cariye
olmuş, kul olmuş milleti, Türk töresini bırakmış milleti, ecdadımın töresince
yaratmış, yetiştirmiş. Tölis, Tarduş milletini orda tanzim etmiş. Yabguyu, şadı orda vermiş. Güneyde Çin milleti düşman
imiş. Kuzeyde Baz Kağan, Dokuz Oğuz kavmi düşman imiş. Kırgız, Kunkan, Otuz
Tatar, Kıtay, Tatabı hep düşman imiş. Babam kağan bunca … Kırk yedi defa ordu sevk etmiş, yirmi savaş yapmış.
Tanrı lütfettiği için illiyi ilsizletmiş, kağanlıyı kağansızlatmış, düşmanı
tâbi kılmış, dizliye diz çöktürmüş, başlıya baş eğdirmiş. Babam kağan öylece
ili, töreyi kazanıp,
uçup gitmiş. Babam kağan için ilkin Baz Kağanı balbal olarak dikmiş. O töre
üzerine kağan oturdu.
Güney-doğu Yüzü
Bunca yazıyı yazan
Kül Tiginin yeğeni Yollug Tigin, yazdım. Yirmi gün oturup bu taşa, bu duvara
hep Yollug Tigin, yazdım. Değerli oğlunuzdan, evlâdınızdan çok daha iyi beslerdiniz.
Uçup gittiniz. Gökte hayattaki gibi…
Tonyukuk Abideleri
Batı yüzü
Bilge Tonyukuk
ben kendim Çin ilinde kılındım. Türk milleti Çine tâbi idi.
Türk milleti
hanını bulmayıp Çin”den ayrıldı, Hanını bırakıp Çin”e tekrar teslim oldu. Tanrı
şöyle demiştir: Han verdim, hanını bırakıp
teslim oldun. Teslim olduğun için Tanrı öldürmüştür. Türk milleti öldü,
mahvoldu, yok oldu. Türk milletinin yerinde boy kalmadı.
Ormanda taşta
kalmış olanı toplanıp yedi yüz oldu. İki kısmı atlı idi, bir kısmı yaya idi.
Yedi yüz kişiyi sevk eden büyükleri şad idi. Katıl dedi.
Katılanı ben idim. Kağan mı olayım, dedim. Düşündüm. Zayıf boğa ve semiz boğa
arkada tekme atsa; semiz boğa, zayıf boğa olduğu bilinmezmiş
derler diyip, öyle düşündüm. Ondan sonra Tanrı bilgi vermediği için kendim
bizzat kağan kıldım. Bilge Tonyukuk Boyla Bağa Tarkan ile
beraber İltiriş Kağan olunca güneyde Çini, doğuda Kıtayı, kuzeyde Oğuzu pek çok
öldürdü. Bilicisi, yardımcısı bizzat bendim. Çogay”ın kuzey yamaçları ile Kara
Kumda oturuyorduk.
Yorumlar
Yorum Gönder