Ana içeriğe atla

SÜMER-TÜRK PEDAGOJİSİ Sümer kültürünün medeniyete katkısı

MEDENİYETİN BANİSİ
 Medeniyet tarihi, bir anlamda pedagoji tarihidir. Çünkü her millet kendi kültürünü ve medeniyete katkılarını çocuklarına öğretirler.
Sümer Türklerinin aşağıda açıklanan icatları, keşifleri, siyasî oluşumları, devlet kuruluşu ve yönetimi hem çağdaşı (genişliğine) hem de sonraki milletlerin ve toplulukların (derinliğine) kabul ettiği ve benimsediği hem bir kültür hem de bir medeniyet oluşturmuşlardır. Günümüzden önceki ve günümüzdeki bütün kültürel oluşumların temelini atmışlardır. Çağdaşı olan ve sonraki milletler Sümerlerin ortaya koyduğu bu icat ve keşiflerden hem yararlanmışlar hem de üstüne eklemeler yapmışlardır. Medeniyet böylece oluşmuştur.
Medeniyetin kurucusu ve icat edicisi Sümer Türkleridir.
1
SÜMER-TÜRK PEDAGOJİSİ 
Sümer kültürünün medeniyete katkısı
Mezopotamya uygarlığının temelini Sümerler oluşturmuştur. Diğerleri bu uygarlığı daha çok zenginleştirdiler. (Bu yönüyle medeniyet, çeşitli kavimlerin ortak ürünüdür.)
Mezopotamya uygarlığı egemenlik genişledikçe ve ticari ilişkiler sonucu Batı Asya’ya yayılmış ve etkilemiştir.
Bölgede taşın az bulunmasından dolayı yapılar kerpiç ve tuğladan yapılmış olduğundan zamanın acımasız etkisine dayanamamış bu yapılar günümüze yeterli sayıda ve sağlam olarak kadar ulaşamamıştır.
Tarih döneminin başlangıcı olarak kabul edilen yazının icadı acaba bin yıl önce veya sonra gerçekleşmiş olsa idi bugünkü medeniyetin nasıl olabileceği her zaman tartışılabilirdi.
Sümer kültürünün medeniyete başlıca katkıları:
1. Yazıyı icat etiler. Tabiidir ki yazıyı icat etmekle birlikte alfabe dediğimiz sesleri karşılayan bir takım şekiller (harfler)  de icat edilmiştir. Kil tablet denilen pişmiş tuğla üzerine çiviye benzeyen yazı ile dönemlerinin olayları yazıldı. Böylece insanlık tarihi yazılmaya başlandı.
Çivi yazılı kil tabletler, günümüze kadar ulaşmıştır ve bunlar bilim adamları tarafından okunmuştur. Okunan tabletler arasında Nuh tufanı, Gılgamış destanı, öyküler, anlaşmalar vb. bilgiler yer almaktadır.
2. Mezopotamya’da ilk devlet kuruldu.
3. Bilinen ilk tapınaklar (zigguratlar) yapıldı.
4. Bir yılı; 12 ay, 360 gün ve bir ayı da 30 gün olarak belirledi.
5. Bir günü 24 saat (12 saat gece, 12 saat gündüz) olarak belirlendi.
6. İlk defa ay ve güneş tutulmasını keşfedildi.
7. Bir çember 360 dereceye bölündü (geometri).
8. Çarpma, bölme ve 60 tabanlı aritmetik icat edildi. 
9. İlk şehirler (Kalde, Ur, Uruk, Kaş)kuruldu.
10. Şehir devletleri halinde siyasi yapı oluşturuldu. 
11. Hükümdarlık babadan oğula geçmeye başladı.
12. Yaya ve arabalı ordu kuruldu.
13. Tarihin ilk yazılı yasaları oluşturuldu.
14. İlk defa hukuk devleti kuruldu.
15. Ölümsüz tanrılar edindiler (çok tanrılılık).
16. Tapınakları olan Zigguratlar; güneşi, ayı ve yıldızları incelemek üzere ilk defa gözlemevi olarak da kullanıldı.
17. İlk defa toplum; soylular, hürler ve köleler (kastlar) olmak üzere sınıflara ayrıldı. 
18. Tekerlek icat edildi.
19. Tarlayı sürmek için ilk defa saban icat edildi.
20. Altın madeni işlendi.
“Irak”ta İ.Ö. 4000-5000 yıl önce Sümer ve Akat adıyla Altay Türklerinin oturdukları ve kuvvetli bir medeniyet yarattıkları ele geçen eski eserlerden anlaşılmıştır. Bunlar Irak”ta muhtelif şehirler kurmuşlar, şehirleri büyük saraylarla ve tapınaklarla süslemişlerdi. Saray ve tapınakların mimari tarzı taklit değil, orijinaldi, kendilerine mahsus bir tarzdı, çok vakit eski Mısır tapınaklarında görüldüğü gibi anfiteatr tarzını yani basamak basamak yükselme şeklini beğeniyorlardı (Kanat, 81).[1]
“Sümer ve Akat Türklerinin daha milattan üç bin yı önce altından ve demirden bazı süsler yaptıkları, belli bir para kullandıkları meydana çıkmıştır. Anıtlarda rastlanan yazılardan Sümer-Akat Türklerinin dinleri hakkında bir fikir edinmek mümkün olabildiği gibi muntazam bir devlet teşkilâtına ve iyi kanunlara malik oldukları, matematik ve astronomide epeyce bilgili bulundukları da anlaşılmıştır.”
Babilliler, Sümer-Akat Türklerini yendiğinde, oldukça işlenmiş, zengin ve medenî bir ülkeye yerleşmiştir ve kolayca ikinci parlak bir medeniyet yaratmaya muvaffak olmuşlardır.
Sümerlerin yukarıda açıklanan icatları, keşifleri, siyasî oluşumları, devlet kuruluşu ve yönetimi hem çağdaşı (genişliğine) hem de sonraki milletlerin ve toplulukların (derinliğine) kabul ettiği ve benimsediği hem bir kültür hem de bir medeniyet oluşturmuşlardır. Günümüzden önceki ve günümüzdeki bütün kültürel oluşumların temelini atmışlardır. Çağdaşı olan ve sonraki milletler Sümerlerin ortaya koyduğu bu icat ve keşiflerden hem yararlanmışlar hem de üstüne eklemeler yapmışlardır. Medeniyet böylece oluşmuştur.
Pedagoji – Eğitim
Bu kadar önemli buluşların ve keşiflerin gerisinde gerek geleneksel ve gerekse bilimsel bir eğitim anlayışının olması gerekir.
Narçın”e (49-50)göre[2] Belgesel nitelik taşıyan buluntuların çoğu ekonomiyle ilgili yönetimsel notların yer aldığı “resim-yazı” karışımı tabletlerden oluşmuştur. Bu tabletlerin içinde Sümer okullarında öğrencilere gösterilen sözcükler de ifadeler arasında yel almaktadır. Eğitimle ilgili tabletlerin yaklaşık İ.Ö. 3000 yıllarına ait olan tabletlerden oluştuğu tahminler arasında yer alıyor. Üçüncü bin yılda Sümer okullarında yazıyla ilgili eğitimlerin verildiği elde edilen belgelerle ortaya çıkmış ve eğitime başlayan öğrencinin öğrenme adına ne kadar çaba gösterdiği açıkça ortaya konulmuştur. Arkeologlar tarafından Nuh”un kendi olduğu söylenen Şuruppak”ta İ.Ö. 2500 dönemine ait on binlerce tabletin bulunduğu notlar arasında yer alır. Bu tabletler ders kitaplarıydı. Tabletler arasında  ödevlerini belirtilen öğrencilerin çoğunlukla olması Sümerlerin eğitime verdiği önemi belirtir. Bu tabletlerde Sümerlerin eğitimle ilgili programlarını ortaya koymuştur.
Bu tabletlerde genel olarak zengin çocukların okula devam ettiği yokluların ekonomik sebeplerle okula devam etmediği görülmektedir.[3] Okul zorunlu değildi. Bu tabletlerde çocukların, babalarının işleri hakkında bilgi verdikleri matematiksel tablolarla problem yazdıkları, dil bilimcilerin dille ilgili kuralları da yazdıkları tespit edilmiştir. Nipur, Sippar ve Ur gibi şehirlerde okul binasına benzer yapılar bulunmuştur.
Narçın”a göre (93-94), Sümerler okul veya yüksek okullara “tabletevi” diyorlardı. Bu okullarda üzerine yazmak için düz yapılmış kil tabletler kullanılıyordu. Öğrencilere bu tabletlerin nası yapıldığı, nasıl kurutulduğu ve üzerine nasıl yazılacağı da öğretiliyordu. Bu okullarda; tabletlerden anlaşıldığına göre matematik, astronomi, coğrafya, tarım dersleri yanında meslek eğitimi de veriliyordu. Ayrıca teoloji, bitki bilim, hayvan bilim, dil bilgisi dersleri vardı. Devlet memuru ve toplumsal bilimlere de insan yetiştiriliyordu.
Bu okullarda “ummia” denen okul başları vardı ki bunlar okulu yönetenler ve öğretmenlerdi. Yardımcı öğretmenlere yani kalfalara ise “ağabey” derlerdi. Öğrencilere “okul oğlu”, mezun olanlara da ”eski günlerin okul oğlu” derlerdi. Okul oğulları, bir gün önce verilen ödevleri ertesi gün göstermek zorundaydı. Konuları ezberlemek önemliydi. Ağabeyler okul oğullarına tablet çalışması verir, onlar da bu çalışmaları kopya ederdi. Okula yeni başlayanlara –okuma yazma öğrenmeleri için- basit heceleme çalışmaları yapılırdı. Bu hecelemeler tabletlerde “na-tu, ta-ti, bu-ba-bi, za-zu-vi” şeklinde ele alınmıştır.[4]  Anlaşıldığına göre bulunan tabletlerde öğretmen ile mezun olan öğrenci arasında şu diyalog geçmektedir:
“- Gençliğinde nereye gittin?
- Tabletevine (okula).
-Orada ne yaptın?
- Tabletlerimi ezbere okudum. Öğle yemeğimi yedim, yeni tabletimi hazırladım, yazdım, bitirdim, sonra örnek tabletimi getirdiler, öğleden sonra alıştırma tabletlerimi getirdiler. Okul bitince eve gittim, içeri girdim, babamı orada oturur buldum. Alıştırma tabletlerimi babama (?) anlattım (?) tabletimi ona ezbere okudum, (öyle) hoşuna gitti ki ona (sevinçle) baktım.” [5]
Bu konuşmadan aşağıdaki sonuçları çıkarabiliriz:
a. Öğretmenlerin mezuniyet sonrası bile öğrencilerle ilgilendiği,
b. Ders tekrarlarının yapıldığı
c. Ev ödevi verildiği,
d. Velinin çocuğuyla ilgilendiği.
e. Ayrıca dikkat edilirse bir soruya karşılık olarak kısacık değil, ayrıntılı olarak anlatma becerisinin kazandırıldığı açıkça görülmektedir. [6]
Çivi yazısıyla öğretim yapılan bu okullarda öğrenciler yaklaşık beş yüz temel işareti öğrenmek zorundaydı. Bu nedenle eğitim zor ve uzun süreliydi. Bu okullar genelde saray ve tapınakla ilişkiliydi.[7] 
Ayrıca Sümerlerin edebî biçimleri genellikle destanlar, itler, dinsel ilâhiler, ağıtlar, mektuplar, atasözleri ve bilgelik ile ilgili yapıtlardan oluşur.
Sümerlerdeki eğitim, ekonomi, teknoloji ve bilim alanındaki gelişmeler, onu takip eden Akadları, Asurluları, Urartuları da etkilediği gibi daha sonra tarih sahnesine çıkan devlet yönetimlerini ve milletleri de etkilemiştir.
Bu cümleden olarak Akad, Asur ve Urartu halkı Sümerlerin çivi yazısını okul anlayışlarını da kullanmışlardır.
Bazı buluşları ise hala geçerliğini korumaktadır.




[1] Tırnak içindeki yazılar, yazarın Pedagoji Tarihi adlı eserinden sadece bazı imlâ ve noktalama işaretleri düzeltilerek aynen alınmıştır.
[2] Ali Narçın, Sümer, Siyah-Beyaz Yayınları, İstanbul.  
[3] Buradan anlaşıldığına göre bugünkü özel okullar gibi.
[4] Bu tür heceleme usulü neredeyse günümüze kadar gelmiştir. Bu gün de harflerin adı öğretildikten sonra aynı şekilde uygulama devam etmektedir. Yani kısaca 6 bin yıl öncesi bir program uyguluyoruz.
[5] Ali Narçın”ın Sümerler adlı kitabında Sümerlere ilişkin ayrıntılı bilgi bulabilirsiniz.
[6] İsterlerse bütün öğretmenler denesin, böyle bir soruya bu kadar ayrıntılı cevap alabilirler mi?
[7] Çok daha sonraki dönemlerde de okulların Müslümanlarda dinî amaçlı vakıflara, Avrupa”da ise kiliselere bağlandığı görülür. Bu gün dahi bu uygulamaların devam ettiği devletler vardır. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670)

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670) Döneminin önemli düşünürlerinden biridir. Önemi ise, birçok fikrinin günümüzde bile uygulanabilir olmasıdır. Lâtince ve ilahiyat tahsil etmiş. Eğitimdeki aksaklıkları görmüş ve düzeltmek istemiştir. Birçok ülke ve şehir dolaşmış, birçok okulda öğretmenlik ve hayatının son döneminde papazlık yapmıştır. Bacon, Ratka ve Vives”in etkisinde kalmıştır. İngiltere”, İngiliz okullarını ıslah etmek üzere davet edilmiş, burada bütün bilimleri bir araya toplayacak bir ansiklopedi (pansofi) yazmak istemişse de başarılı olamamıştır. “Comenius, muhtelif işlerde çalışmış ve muhtelif problemler üzerinde kafa yormuştu. İlk önce papaz sıfatıyla mezheplerin ortadan kaldırılmasına gayret etmişti. Mezhep savaşları ile Avrupa”nın tam bir sefalete ve fakirliğe düştüğünü gören Comenius, bu işin çok önemli olduğuna kanaat getirmişti. Fakat sakin bir hayat yaşayamadığı ikide birde göç etmek zorunda kaldığı için bu idealini gerçekleştirmeye muvaffak olamamıştı.  Bereket ...

MONTAİGNE"nın eğitime ilişkin görüşü.

MİCHEL MONTAİGNE  1533-1592 Fransız edibi ve Rönesans filozofu. Görüşlerini dilimize de çevrilen Denemeler (Essais) adlı eserinde toplamıştır. Denemeler isimli bu eser dilimize çevrilmiştir. “Denemeler isimli eserinde hayata yakın ve çocuğun tabiatına uygun bir eğitim tarzını savunmuş, devrinin Latin okuluna ve bu okulda uygulanan korkunç ezberciliğe, ölü bilgilere ve otoriteye dayanan sert ve katı eğitim anlayışına karşı çıkmıştır. [1] “Bunun yerine serbest şekilde karşılıklı konuşmayı öğretim metodu olarak tavsiye etmiştir. Buna rağmen o da eski dillerin öğretilmesinden vaz geçmemiş, yalnız canlı mükâleme alıştırmalarıyla basitleştirmelerini ve kolaylaştırmalarını istemiştir. [2] Beden eğitiminin eğitsel değerini bilhassa belirtmiştir. Aile ocağını çocukların eğitimi için elverişli bulmamakta, hakiki terbiyenin eğiticilerle çocukların bir arada bulunmaları sayesinde mümkün olabileceğini ileri sürmüştür” (R.G. Arkın, s.318). “Eserinin yirmi beşince bölümünde, köksüz ve ...

Medeniyeti oluşturan unsurlar

Medeniyeti oluşturan unsurlar Bugün ulaştığımız medeniyet seviyesine ulaşmamız en başından itibaren 70-80 bin yıllık insanlık macerasının eseridir. Medeniyetin oluşturulmasında insanın iç ve dış dünyası olmak üzere iki ana unsurdan söz edebiliriz: İç dünya unsurları: zekâ/akıl ve içgüdüler Bu maceranın en başında konuşma anlamında dilin oluşmuş olması gelir. Tabiîdir ki dilin oluşması için insanın doğuştan getirdiği aklını/zekâsını kullanabilmesi gerekir. [1] İnsan ve diğer canlılar doğarken zekâ ile birlikte içgüdülerle ve reflekslerle de donatılmıştır. Refleksler, bir canlının hayatını devam ettirebilmek için kullandığı bilinçdışı davranışlardır. Canlının kendini koruması yönünde etkinliği vardır. Başka bir söyleyişle canlıyı tehlikeye karşı koruyan bilinç dışı etkinliklerdir. Bunlar öğrenilmez ve hatta eğitilemez. İçgüdüler de doğuşla gelir ve kişiyi amaçlı ve bilinçli etkinliklere yöneltir. İçgüdülerin en temel özelliği insanlarda ve bazı hayvan türlerinde eğitileb...