Ana içeriğe atla
MİLLETLERİN ADLARI HAKKINDA BİR KAÇ SÖZ
Tarih öncesi çağlarda, dikkat edilmişse, millet adından söz edilmemektedir. Yani bu dönemde milletleşme süreci başlamamıştır. Bunun yerine muhtemelen, tarihin en başlangıç zamanlarında en büyük ve tek topluluk aile olmalıdır. Zamanla, ayrı ayrı mekânlarda (mağaralarda) oturan aile toplulukları yakınlaşarak komşuluklar ve buradan da köyler oluşturmuşlardır. Yerlerini belirtmek için her köy topluluğuna bir ad vermiş olmalılar. Sonra bu köylerden bazıları cazibe merkezi olmuş ve şehirleşme başlamıştır. Bu gibi köy, kasaba ve şehirlerde yaşayanlara komşuları veya kendileri bir ad vermiştir. Bir şehirde yaşayanlar, komşu şehirde yaşayanları ancak yaşadıkları şehrin adıyla tanımladıkları bir dönemin olduğunu fark ediyoruz. Bu gün bile, örneğin, Adana”da yaşayanlar, komşuları olan Mersin”de yaşayanlar için “Mersinli”, Mersin”de yaşayanlar da Adana”da yaşayanlar için “Adanalı” der.
Toplulukların henüz milletleşme yani bir millet adı alma döneminde veya öncesinde bu toplulukların yaşadıkları yer adlarıyla tanımlandıklarını görüyoruz. Örneğin Babil diye bir millet var mı yok mu? Ancak Babilli olarak adlandırılan bu topluluğun çıkış yeri olan Babil”de yaşayanlar anlamında kullanıldığı görülmektedir. Yani bir millet olma değil yaşadıkları yerle ilgili aidiyetleri söz konusudur. Nitekim Kuzey Babil krallığını kuranların Şırnak ilinin İdil İlçesinin Babil köyünde kurulduğu ifade edilmektedir (Narınç/Babil, s.7). Buna göre Babil, bir milletin adı değil coğrafî yerleşime bağlı krallığın adıdır. Benzer durum Osmanlı”da da vardır. Bu defa devleti kuran ailenin adı devlete verilmiştir.[1] Bunun gibi “Asur” adı da Sümerlerin kuzey bölgesine verdikleri bir ad idi (Narınç/Sümer, s. 19). Burada yaşayanlara da Asurlular denir ki, bunlar da önemli bir devlet kurmuştur.
Bazı kavimler de o kavme gönderilen peygamberin adıyla anılır. Örneğin Lût kavmi gibi.   
Fakat Sümerler için böyle demiyoruz. Sümerler adı konmuş bir topluluk olarak görülmektedir. Yani bir millet olma aidiyetleri var gibi.
Başka örnekler verelim: Mısır”da yaşayan insanlar Mısır milleti mi yoksa Mısır, bir coğrafya adı mı? Yani Mısır toprakları üzerinde yaşayan milletin adı da Mısır mı? Buna karşılık, Hindistan halkına Hindu denildiğini biliyoruz. Ama kitaplarda Hintli olarak geçiyor. Oysa, Orta Asya”da, Anadolu”da yaşayanlara da Türk denilmektedir. İran halkına Farisi veya Fars denilir. Tarih ve coğrafya kitaplarında örneğin Çinli, deniliyor ki Çin denmesi gerektiğini düşünüyorum.
 Bu gibi, millet adlarının kullanımının filologlar, antropologlar, sosyologlar ve tarihçiler tarafından gözden geçirilerek adlandırmanın doğru yapılması gereğine inanıyorum.



[1] Bizim Osmanlı, kendilerinin Devlet-i Âli Osmanî dediği bu devlete Avrupa haritalarında ve tarihlerinde Türkiye/Turkey denildiğini biliyoruz. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670)

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670) Döneminin önemli düşünürlerinden biridir. Önemi ise, birçok fikrinin günümüzde bile uygulanabilir olmasıdır. Lâtince ve ilahiyat tahsil etmiş. Eğitimdeki aksaklıkları görmüş ve düzeltmek istemiştir. Birçok ülke ve şehir dolaşmış, birçok okulda öğretmenlik ve hayatının son döneminde papazlık yapmıştır. Bacon, Ratka ve Vives”in etkisinde kalmıştır. İngiltere”, İngiliz okullarını ıslah etmek üzere davet edilmiş, burada bütün bilimleri bir araya toplayacak bir ansiklopedi (pansofi) yazmak istemişse de başarılı olamamıştır. “Comenius, muhtelif işlerde çalışmış ve muhtelif problemler üzerinde kafa yormuştu. İlk önce papaz sıfatıyla mezheplerin ortadan kaldırılmasına gayret etmişti. Mezhep savaşları ile Avrupa”nın tam bir sefalete ve fakirliğe düştüğünü gören Comenius, bu işin çok önemli olduğuna kanaat getirmişti. Fakat sakin bir hayat yaşayamadığı ikide birde göç etmek zorunda kaldığı için bu idealini gerçekleştirmeye muvaffak olamamıştı.  Bereket ...

MONTAİGNE"nın eğitime ilişkin görüşü.

MİCHEL MONTAİGNE  1533-1592 Fransız edibi ve Rönesans filozofu. Görüşlerini dilimize de çevrilen Denemeler (Essais) adlı eserinde toplamıştır. Denemeler isimli bu eser dilimize çevrilmiştir. “Denemeler isimli eserinde hayata yakın ve çocuğun tabiatına uygun bir eğitim tarzını savunmuş, devrinin Latin okuluna ve bu okulda uygulanan korkunç ezberciliğe, ölü bilgilere ve otoriteye dayanan sert ve katı eğitim anlayışına karşı çıkmıştır. [1] “Bunun yerine serbest şekilde karşılıklı konuşmayı öğretim metodu olarak tavsiye etmiştir. Buna rağmen o da eski dillerin öğretilmesinden vaz geçmemiş, yalnız canlı mükâleme alıştırmalarıyla basitleştirmelerini ve kolaylaştırmalarını istemiştir. [2] Beden eğitiminin eğitsel değerini bilhassa belirtmiştir. Aile ocağını çocukların eğitimi için elverişli bulmamakta, hakiki terbiyenin eğiticilerle çocukların bir arada bulunmaları sayesinde mümkün olabileceğini ileri sürmüştür” (R.G. Arkın, s.318). “Eserinin yirmi beşince bölümünde, köksüz ve ...

Medeniyeti oluşturan unsurlar

Medeniyeti oluşturan unsurlar Bugün ulaştığımız medeniyet seviyesine ulaşmamız en başından itibaren 70-80 bin yıllık insanlık macerasının eseridir. Medeniyetin oluşturulmasında insanın iç ve dış dünyası olmak üzere iki ana unsurdan söz edebiliriz: İç dünya unsurları: zekâ/akıl ve içgüdüler Bu maceranın en başında konuşma anlamında dilin oluşmuş olması gelir. Tabiîdir ki dilin oluşması için insanın doğuştan getirdiği aklını/zekâsını kullanabilmesi gerekir. [1] İnsan ve diğer canlılar doğarken zekâ ile birlikte içgüdülerle ve reflekslerle de donatılmıştır. Refleksler, bir canlının hayatını devam ettirebilmek için kullandığı bilinçdışı davranışlardır. Canlının kendini koruması yönünde etkinliği vardır. Başka bir söyleyişle canlıyı tehlikeye karşı koruyan bilinç dışı etkinliklerdir. Bunlar öğrenilmez ve hatta eğitilemez. İçgüdüler de doğuşla gelir ve kişiyi amaçlı ve bilinçli etkinliklere yöneltir. İçgüdülerin en temel özelliği insanlarda ve bazı hayvan türlerinde eğitileb...