Ana içeriğe atla
ORTA ÇAĞDA AVRUPA”DA VE ASYA”DA DURUM
Orta Çağ olarak adlandırılan zaman dilimi, Roma İmparatorluğunun Doğu ve Batı Roma olarak ayrıldıktan (395), Batı Roma İmparatorluğunun yıkılış tarihi olan 476”dan İstanbul”un fethedildiği 1453 yılına kadar devam eder.
Burada, sadece 476-1453 yılları arasında daha İlk Çağdan itibaren varlığını devam ettiren ve bağımsız olan devletlerin sadece kronolojisini vermekle yetineceğiz. Bunun başlıca sebebi hangi devlet ne zaman kurulmuş, nereden nereye gelmiş, bunu basit bir mukayese olarak göstermek istiyorum.
Orta Çağ boyunca Doğuda Türkler, Çinler, Hintler, Farisiler, Mısırlılar devlet varlıklarını korurken Avrupa”da Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu varlığını devam ettiriyordu. Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu ise (962-1806) hakimiyet kurmuştu.
Milâttan Sonra 476-1453 yılları arasında Avrupa”da ve Asya”da siyasi durum şöyledir: Gerek Batı Roma”nın gerekse Kutsal Cermen İmparatorluğunun zayıflaması ve yıkılmasından sonra Avrupa”da siyasî durum:
İngiltere, Anglosakson hanedanından Kral Edvard (1042-1066) tarafından bağımsızlığına kavuşmuştur.
Frank veya Fransa Krallığı, 962 tarihinde kuruldu.
Macaristan, bir kısım Hunların çekilmesinden sonra kalanların başka kavimlerle birleşerek 9. asırda kurulduğu ifade edilir.[1]
Polonya, 966 yılında kurulmuştur.
Bu devletler tek bir ırk veya kavim tarafından değil, birçok kavmin birleşmesiyle kurulmuştur. Küçük prenslikler halinde olan topluluklar aralarında taht ve saltanat kavgaları sonunda üstün gelen kavmin etrafında birleşmişlerdir. Bu elbette yıllar almışsa da Haçlı Seferleri bunlar arasında birlik yaratmasına da sebep olmuş, Haçlı seferlerine bu krallıklar birleşik olarak katılmıştır, daha sonra mezhep ağırlıklı yüz yıl savaşları yapmışlardır.
Avrupa”da bunlar olurken aynı dönemde Asya”da neler oluyordu: Milâttan Sonra 476-1453 yılları arasında Asya”da siyasî durum:
Yukarıda söylendiği gibi bazı devletler varlığını devam ettiriyordu. Türkler ise hem aynı dönemde farklı coğrafyada birden fazla devlet kurduğu gibi, yıkılan birinin yerine yenisi kurularak varlığını devam ettiriyordu. Dünya coğrafyasının Türksüz devlet zamanı olmamıştır.
Bunları ve kuruluş tarihlerini kısaca görelim [2]:
İmparatorluklar
Büyük Hun İmparatorluğu (M.Ö. 4000 - M.S. 48) Bölünmesi sonucu Kuzey, Güney ve başkaları olmak üzere 5 devlet kurulmuştur. Avrupa içlerine kadar ilerleyen ve Roma”yı tehdit eden Atilla ise Avrupa Hun İmparatorluğunu (374-577) kurmuştur.
Orta Çağ”da kurulmuş Türk imparatorlukları:
Göktürk İmparatorluğu 552 yılında kurulmuş, bölünmesinden sonra Doğu, Batı Göktürk devletleri kurulmuştur (744)
Uygur İmparatorluğu : 744-840
Doğu Türkistan İmparatorluğu : 911-1368
Avrupa Avar İmparatorluğu : 6. asır - 805
Hazar İmparatorluğu : 7. asır - 965
Karahanlılar İmparatorluğu : 840-1042
Gazneliler İmparatorluğu: 962-1187
Büyük Selçuklu İmparatorluğu : 1038-1194
Harezmşahlar İmparatorluğu : 1097-1231
Osmanlı İmparatorluğu: 1299-1922
Timur İmparatorluğu : 1370-1506
Orta Çağ”da kurulmuş Türk devletleri:
Babür (Gürgâniyye) Devleti : 1526-1858
Karluk Devleti : 766-1215
Kırgız Devleti : 840-1207
Dokuz Oğuz Devleti : 5. asır sonu - 6. asır sonu
Otuz Oğuz Devleti : 5. asır sonu - 6. asır sonu
Doğu Karahanlı Devleti : 1042-1211
Batı Karahanlı Devleti : 1042-1212
Fergana Karahanlı Devleti : 1042-1212
Suriye Selçuklu Devleti : 1092-1117
Kirman Selçuklu Devleti : 1092-1307
Türkiye Selçuklu Devleti : 1092-1307
Irak Selçuklu Devleti : 1157-1194
Eyyûbîler Devleti : 1171-1348
Delhi Türk Sultanlığı : 1206-1413
Mısır Memlûk Devleti : 1250-1517
Karakoyunlu Devleti : 1380-1469
Akkoyunlu Devleti : 1350-1502
Orta Çağ”da kurulmuş Türk beylikleri:
Tulûnlular : 868-905
İhşidîler : 935-969
Dilmaçoğulları Beyliği : 1085-1192
Danişmendli Beyliği : 1092-1178
Ahlatşahlar Beyliği : 1100-1207
Artuklu Beyliği : 1102-1408
İnaloğulları Beyliği : 1098-1183
Mengüçlü Beyliği : 1072-1277
Erbil Beyliği : 1146-1232
Çobanoğulları Beyliği : 1227-1309
Karamanoğulları Beyliği : 1256-1483
İnançoğulları Beyliği : 1261-1368
Sâhib Atâoğulları Beyliği : 1275-1342
Pervâneoğulları Beyliği : 1277-1322
Menteşeoğulları Beyliği : 1280-1424
Candaroğulları Beyliği : 1299-1462
Karesioğulları Beyliği : 1297-1360
Germiyanoğulları Beyliği : 1300-1423
Hamidoğulları Beyliği : 1301-1423
Saruhanoğulları Beyliği : 1302-1410
Aydınoğulları Beyliği : 1308-1426
Tekeoğulları Beyliği : 1321-1390
Eretna Beyliği : 1335-1381
Dulkadıroğulları Beyliği : 1339-1521
Ramazanoğulları Beyliği : 1325-1608
Doburca Türk Beyliği : 1354-1417
Kadı Burhaneddin Ahmed Devleti : 1381-1398
Eşrefoğulları Beyliği : 13. asır ortaları - 1326
Orta Çağ”da kurulmuş Türk atabeylikleri:
Böriler : 1117-1154
Zengîler : 1127-1259
İl-Denizliler : 1146-1225
Salgurlular : 1147-1284
Orta Çağ”da kurulmuş Türk hanlıkları:
Büyük Bulgarya Hanlığı : 630-665
İtil (Volga) Bulgar Hanlığı : 665-1391
Tuna Bulgar Hanlığı : 981-864
Peçenek Hanlığı : 860-1091
Uz Hanlığı : 860-1068
Kuman-Kıpçak Hanlığı : 9. asır - 13. asır
Özbek Hanlığı : 1428-1599
Kazan Hanlığı : 1437-1552
Kırım Hanlığı : 1440-1475
Kasım Hanlığı : 1445-1552
Astrahan Hanlığı : 1466-1554

Esasen Orta Çağ”ın önemli bir kısmı Avrupa”da Roma ve Cermen İmparatorluğunun bir süre devam eden varlığı, bunların yıkılmasından sonra şehir devletleri ve prensliklerin birleşerek krallıklar kurulmaya başlaması yani devletleşmeleri, dinî amaçlı olmak üzere Kudüs”ü fethetmek için birleşik devletler Haçlı seferlerini düzenlemeleri ve Haçlı Seferlerinin yegâne muhatabı olan Türklerin bir taraftan yeni devletler kurup yıkarak ve bu seferleri karşılaması ile geçmiştir.
Bu ayrıntıya niçin girdim?
Ortaçağ Türk tarihini yukarıdaki tablo ve genel Türk ve Dünya tarihi açısından incelediğimizde aşağıdaki analizi yapabiliriz:
1. Avrupa ülkeleri henüz bir devlet bile kuramamışken Türkler, Uygur ve Göktürk kitabelerini taşlara kazımışlardır.
2. Türk kavimleri ve boyları daima üstünlük elde etmek, milletin birliğini sağlamak için sürekli ve genel olarak birbirleriyle ve dış düşmanlarıyla savaşmışlardır.
3. Türklerin; Roma İmparatorluğu zamanında Avrupa”ya yaptıkları akınlarıyla, göçleriyle ve ticarî veya siyasî münasebetleriyle Avrupa toplumlarını kültürlemiştir. Yani Avrupalılar Türklerden ve Araplardan bu münasebetle de çok şey öğrenmiştir. [3]
4. Bu dönem içinde pedagoji, eğitime, öğretime ilişkin birkaç düşünür dışında bir çalışma veya eser bırakmamışlardır. Ancak Araplar tarafından tesis edilen ve kısmen de geliştirilen okul anlayışını görüyoruz. Avrupa ülkelerinde de durum bundan farklı değildi. Onlar da bir anlamda Roma eğitim anlayışını yaşatıyordu. Buna göre eğitim genel olarak saray okulu şeklindeydi ve memur yetiştirmek amacını güdüyordu. Eğitim ise ailenin göreviydi. Eğitim-öğretim halk arasında yaygınlaşmamıştı. Geleneksel eğitim anlayışı hakimdi.  Savaşlar… Savaşlar… Savaşlar. Kimi taht kavgaları kimi bir toplumun üstüne diğer bir toplumun hâkimiyet kurması arzularından kaynaklanan savaşlar. Halk iki tarafta da olabildiğince ihmal edilmişti.
5. Göktürkler ve Uygurlar tarafından dikili taşlar ise milletin ve devletin devamını sağlamak için adeta vasiyet anlamında nasihat umdeleri taşıyordu.
6. Avrupa”da bilhassa imparatorluklar zamanında, öyle görünüyor ki, sadece başkentte ve sarayda ilkçağ devletlerinde, Yunan ve Roma anlayışında zengin ve asil sınıf çocuklarına eğitim veriliyordu. Türkler ise Müslümanlığı kabul ettikten sonra Arap eğitiminin etkisinde kalmıştı.
7. Gerek Arap ve gerekse Türk dünyasında bazı kimselerin medreselerde yetişmiş bazı kimselerin bilimsel çalışmaları, icat ve keşifleri ise bunların ölümünden sonra adeta sona ermişti. yazdıkları kitaplar, el yazması olduğundan ancak 3-5 nüsha çoğaltılabiliyordu. Bunların da pek çoğu Haçlı Seferleri sırasında Avrupa”ya kaçırılmıştı.
8.İslâm arasında yetişmiş Süryani ve Yahudi bilim adamları da bu kitaplarla birlikte Avrupa”ya götürülmüştür. Bunlar Kur”ân tercümesi dâhil bu kitapları Lâtinceye çevrilmiştir.
Bir zaman içinde Avrupa”da yetişen bilim adamları kendi branşlarına uygun bu kitapları yeniden inceleyerek kendi görüşlerine de katıp Avrupa”daki bilim ve teknolojinin ilerlemesinin başlıca amilleri olmuşlardır.
9. Bütün bunlar yanında çocuk eğitimine yani pedagojiye ilişkin gerek Türk bilim adamlarının ve gerekse öğretmenlerinin kendi orijinal düşüncelerini ve uygulamalarını ve gerekse eski Yunan dilinden Arapça veya Türkçeye çevirdikleri eserleri de götürmüşlerdir.[4]
Haçlı seferleri sırasında Arap ve Türk eserlerini, gördüklerini ve inceledikleri hayat ve kültür tarzını da Avrupa”ya taşımışlardır.
Kısaca Avrupa”nın bugün sahip olduğu değerlerin, bilim ve teknolojinin önemli bir kısmı Müslüman Araplardan ve Türklerden kaçırdıkları eserlerle oluşturulmuştur.
Asya”da ise varlıkları devam eden devletler yanında Türkler tarafından aynı çağda birden fazla ve aynı zamanda yıkılan birinin yerine yeni devlet kurulduğu bir dönem yaşanıyordu. Bu cümleden olarak;



[1] Nedense bizim Macar dediğimiz bu millet kendini Hun, devletin resmi adının da Hungarya bilinmektedir. Bu halkın bir kısmı kendini Türk hissetmektedir.
[2] Çok kısa ömürlü devlet ve beylikler alınmamıştır.
[3] İbni Türk”ten cebiri, İbni Yunus”un sarkaç düzeneği (Galile”den önce), Endülüslü İbni Zuhr”un tıp eseri, İbni nefis”in kan dolaşımı, İdrisi”nin dünya haritası, İhvanü-s Safa”nın ansiklopedi, astronomi, musiki eserleri, İstahri”nin  minyatürlü (resimli) coğrafya kitabı, Kindi”nin optikle ilgili eserleri, izafiyet teorisinin öncesi, Endülüslü Macriti”nin matematik, Maşallah”ın usturlabı (gök cisimlerinin yüksekliğini ölçen araç), Mes”udi”nin deprem ve yel değirmenleri ile eserleri, Muhammed bin Musa”nın Dünyanın çevresini ölçümle ilgili verdiği bilgiler, Nasirüddin Tusi”nin trigonometri ve rasathane, astronomi eserleri, Ömer Hayam”ın Celâli takvimi, Newtondtan önce cebirde binom formülü, İbn-i Sina”nın tıp eserleri, Razî”nin tıp, kimya, simya ve eczacılık bilgileri, kızamık ve suçiçeği üzerindeki çalışmaları, aleşjik astımın sebepleri, ve alkolün keşfi, Sabit bin Kura”nın difrensiyal hesapları ve Dünya”nın çapının doğru olarak hesaplanması,  Zehravi”nin böbrek taşlarının düşürülmesi ve bunlar kadar önemli olan Ortaçağ boyunca savaşlarda kullanılan barut, pusula, kâğıt yapımı hususlar Müslüman ülkelerinden kaçırılmıştır. Belki bunların tamamı olmasa da önemli bir kısmının Avrupa ülkelerine götürüldüğü muhakkaktır, bunlar üzerinde daha sonra zamanla Avrupalı bilim adamları çalışmış olmalıdır.

[4] Bu duruma, pedagoji tarihinin bundan sonraki bölümlerini anlatırken dipnotlarda temas edeceğiz. Esasen mukayeseli eğitim tarihi yazılmasına ihtiyaç olduğunu da düşünüyorum. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670)

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670) Döneminin önemli düşünürlerinden biridir. Önemi ise, birçok fikrinin günümüzde bile uygulanabilir olmasıdır. Lâtince ve ilahiyat tahsil etmiş. Eğitimdeki aksaklıkları görmüş ve düzeltmek istemiştir. Birçok ülke ve şehir dolaşmış, birçok okulda öğretmenlik ve hayatının son döneminde papazlık yapmıştır. Bacon, Ratka ve Vives”in etkisinde kalmıştır. İngiltere”, İngiliz okullarını ıslah etmek üzere davet edilmiş, burada bütün bilimleri bir araya toplayacak bir ansiklopedi (pansofi) yazmak istemişse de başarılı olamamıştır. “Comenius, muhtelif işlerde çalışmış ve muhtelif problemler üzerinde kafa yormuştu. İlk önce papaz sıfatıyla mezheplerin ortadan kaldırılmasına gayret etmişti. Mezhep savaşları ile Avrupa”nın tam bir sefalete ve fakirliğe düştüğünü gören Comenius, bu işin çok önemli olduğuna kanaat getirmişti. Fakat sakin bir hayat yaşayamadığı ikide birde göç etmek zorunda kaldığı için bu idealini gerçekleştirmeye muvaffak olamamıştı.  Bereket ki g

MONTAİGNE"nın eğitime ilişkin görüşü.

MİCHEL MONTAİGNE  1533-1592 Fransız edibi ve Rönesans filozofu. Görüşlerini dilimize de çevrilen Denemeler (Essais) adlı eserinde toplamıştır. Denemeler isimli bu eser dilimize çevrilmiştir. “Denemeler isimli eserinde hayata yakın ve çocuğun tabiatına uygun bir eğitim tarzını savunmuş, devrinin Latin okuluna ve bu okulda uygulanan korkunç ezberciliğe, ölü bilgilere ve otoriteye dayanan sert ve katı eğitim anlayışına karşı çıkmıştır. [1] “Bunun yerine serbest şekilde karşılıklı konuşmayı öğretim metodu olarak tavsiye etmiştir. Buna rağmen o da eski dillerin öğretilmesinden vaz geçmemiş, yalnız canlı mükâleme alıştırmalarıyla basitleştirmelerini ve kolaylaştırmalarını istemiştir. [2] Beden eğitiminin eğitsel değerini bilhassa belirtmiştir. Aile ocağını çocukların eğitimi için elverişli bulmamakta, hakiki terbiyenin eğiticilerle çocukların bir arada bulunmaları sayesinde mümkün olabileceğini ileri sürmüştür” (R.G. Arkın, s.318). “Eserinin yirmi beşince bölümünde, köksüz ve kuru

Medeniyeti oluşturan unsurlar

Medeniyeti oluşturan unsurlar Bugün ulaştığımız medeniyet seviyesine ulaşmamız en başından itibaren 70-80 bin yıllık insanlık macerasının eseridir. Medeniyetin oluşturulmasında insanın iç ve dış dünyası olmak üzere iki ana unsurdan söz edebiliriz: İç dünya unsurları: zekâ/akıl ve içgüdüler Bu maceranın en başında konuşma anlamında dilin oluşmuş olması gelir. Tabiîdir ki dilin oluşması için insanın doğuştan getirdiği aklını/zekâsını kullanabilmesi gerekir. [1] İnsan ve diğer canlılar doğarken zekâ ile birlikte içgüdülerle ve reflekslerle de donatılmıştır. Refleksler, bir canlının hayatını devam ettirebilmek için kullandığı bilinçdışı davranışlardır. Canlının kendini koruması yönünde etkinliği vardır. Başka bir söyleyişle canlıyı tehlikeye karşı koruyan bilinç dışı etkinliklerdir. Bunlar öğrenilmez ve hatta eğitilemez. İçgüdüler de doğuşla gelir ve kişiyi amaçlı ve bilinçli etkinliklere yöneltir. İçgüdülerin en temel özelliği insanlarda ve bazı hayvan türlerinde eğitileb