Ana içeriğe atla

Deliliğe Methiye yazan adam akıllı olur mu? ERASMUS

ERASMUS  DESİDERİUS (1465-1536) [1]
Rönesans’la birlikte ortaya çıkan hümanizm akımının yaratıcılarından biri de Erasmus, 1465 yılında Hollanda'nın Rotterdam kentinde doğdu. 1536'da öldü.
“Erasmus, dogmatik skolâstik düşünce yerine özgürlükçü laik eğitimi savunur; düşünceleri, zamanla bütün Avrupa'ya yayılarak benimsenir. “Erasmus’a göre bağnazlık, aklın ve mantığın gerçek düşmanıdır. Kışkırtıcılar ve aşırı uçların yandaşları gerginlikleri sürekli körüklemese, bütün anlaşmazlıklar barış yoluyla sona erdirilebilir.” Erasmus’a göre nazik konular halkın önünde tartışılmaz; bu, tartışmanın düzeyini düşürür, kargaşa ortamı yaratır. Düşünce adamının yapması gereken, gerçekleri saptamak ve sözcüklerin kalıbına dökmektir, yoksa onlar uğruna –Luther gibi- savaşmak değil.
“Papalığın ya da laik olmayan düşünce, siyasal ve eğitim ortamının insan zihni üzerinde kurduğu hegomonik baskıya karşı çıkar. Gerçek Hıristiyanlığın klasik çağın ruhunda aranması gerektiğini savunur. Erasmus’a göre güzel sanatların, bilimin yayılması ile bütün Avrupa ortak bir bilim ve sanat kavrayışı altında birleşmesi Hümanizmin temel koşuludur. Martin Luther’in ateşlediği reform hareketleri başladığında kilisenin yenilenmesi düşüncesine katılmakla birlikte Hıristiyan dünyada yani Avrupa’da yaratacağı kargaşaya, şiddete neden olacağını öngörmesi nedeniyle mesafeli durur, hatta karşı çıktığı iddia edilir.

“Deliliğe Övgü [2]
Erasmus, kiliseye karşı en sert eleştirisini Deliliğe Övgü (Morias Enkomion Seu Laus Stultitiae), isimli eserinde yapmıştır.  Günümüzde bile önemi devam etmektedir.
“Gülmece türündeki yapıta egemen olan iki temel görüş vardır:
a. Bunlardan birine göre gerçek bilgelik, deliliktir.
b. Öteki görüşe göre ise kendini bilge sanmak, gerçek deliliktir.
“İnsana yeryüzünde yaşama gücü kazandıran şey, gerçek bilgelik olma niteliğiyle doğrudan doğruya deliliğin kendisidir. Kitapta delilik (stultitia), kendi kendisine övgüler düzer; bu arada çocuklukta ve yaşlılıkta, aşkta, evlilikte ve dostlukta, politikada ve savaşta, yazında ve bilimde deliliğin nasıl her zaman egemen olduğu gösterilir. Tüm uğraş alanları, bu arada özellikle din kurumu ve din adamları bu panorama çerçevesinde sergilenir. Deliliği konuşturma kisvesi altında Erasmus, çağının kilisesine ve o kilisenin mensuplarına en acımasız eleştirileri yöneltir. Bu niteliğiyle “Deliliğe Övgü” çağlar boyunca bağnazlığa karşı kaleme alınmış en yetkin düzeydeki başyapıtlardan biri olmuştur. Yapıtın yazılışını izleyen sonraki yüzyıllarda -haklı olarak- düşünce düzeyindeki bağnazlığın her türlüsüne yönelen bir eleştiri diye yorumlanması, belki de bugüne değin koruduğu kalıcılığın baş nedenidir.
Erasmus’un Eğitim Anlayışı
“Erasmus’a göre eğitim, insanın ufuklarını sınırlandırmaktan ziyade genişleten ve artıran, özgürleştirici evrensel bir süreçtir (liberating universal process). Eğitimcilerin belirli mezheplere ya da dinî otoritelere ya da ulus devletlere hizmet etmeyen uluslararası ve kozmopolit yaşam alanlarında dünya yurttaşı olmaları gerektiğini ileri sürer; ona göre böylece, doğabilecek savaşlar da engellenmiş olur.”
Arkın, Erasmus”un eğitim görüşü ile ilgili olarak şöyle demektedir: [3]
Erasmus kılıçla ve çakmaklı tüfekle bir şey yapılabileceğine inanmıyordu. Bunun yerine cehalet ve taassubun gittikçe artan cereyanını önlemeye, fikirle durdurmaya çalışıyordu. O eşyaya dair bilgilendirilmesi lüzumunu belirtmiş, öğrencilere muaşeret adabını bellemek gerektiğini ileri sürmüş fakat bunların hepsinden önce  Lêtince öğrenimini savunmuştur.
Erasmus, bir hümanist olarak dünya vatandaşı olduğunu, kendine sınır çizmek istemediğini ve kudretin –gücün- sınırı olmadığını, özgürlüğünü sevdiği için kendine teklif edilen makamları sevmediğini, kimsenin buyruğu altına girmek istemediğini, insanların utanma ve korku duygularından kurtulması gerektiğini ifade etmiştir.




[1] V. Metin Bayrak,vmetinbayrak.blogspot.com adresinden kısmen alınmıştır. İzin istenmiştir. Daha geniş ve ayrıntılı bilgi için bu bloga bakabilirsiniz.
[2] Bu eser, Deliliğe Methiye adıyla Yunan klâsikleri arasında Türkçeye tercüme edilerek basılmıştır.
[3] Ramazan Gökalp Arkın, Öğretmen Ans. Ve Pedagoji Terimleri Sözlüğü, s.130.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670)

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670) Döneminin önemli düşünürlerinden biridir. Önemi ise, birçok fikrinin günümüzde bile uygulanabilir olmasıdır. Lâtince ve ilahiyat tahsil etmiş. Eğitimdeki aksaklıkları görmüş ve düzeltmek istemiştir. Birçok ülke ve şehir dolaşmış, birçok okulda öğretmenlik ve hayatının son döneminde papazlık yapmıştır. Bacon, Ratka ve Vives”in etkisinde kalmıştır. İngiltere”, İngiliz okullarını ıslah etmek üzere davet edilmiş, burada bütün bilimleri bir araya toplayacak bir ansiklopedi (pansofi) yazmak istemişse de başarılı olamamıştır. “Comenius, muhtelif işlerde çalışmış ve muhtelif problemler üzerinde kafa yormuştu. İlk önce papaz sıfatıyla mezheplerin ortadan kaldırılmasına gayret etmişti. Mezhep savaşları ile Avrupa”nın tam bir sefalete ve fakirliğe düştüğünü gören Comenius, bu işin çok önemli olduğuna kanaat getirmişti. Fakat sakin bir hayat yaşayamadığı ikide birde göç etmek zorunda kaldığı için bu idealini gerçekleştirmeye muvaffak olamamıştı.  Bereket ki g

MONTAİGNE"nın eğitime ilişkin görüşü.

MİCHEL MONTAİGNE  1533-1592 Fransız edibi ve Rönesans filozofu. Görüşlerini dilimize de çevrilen Denemeler (Essais) adlı eserinde toplamıştır. Denemeler isimli bu eser dilimize çevrilmiştir. “Denemeler isimli eserinde hayata yakın ve çocuğun tabiatına uygun bir eğitim tarzını savunmuş, devrinin Latin okuluna ve bu okulda uygulanan korkunç ezberciliğe, ölü bilgilere ve otoriteye dayanan sert ve katı eğitim anlayışına karşı çıkmıştır. [1] “Bunun yerine serbest şekilde karşılıklı konuşmayı öğretim metodu olarak tavsiye etmiştir. Buna rağmen o da eski dillerin öğretilmesinden vaz geçmemiş, yalnız canlı mükâleme alıştırmalarıyla basitleştirmelerini ve kolaylaştırmalarını istemiştir. [2] Beden eğitiminin eğitsel değerini bilhassa belirtmiştir. Aile ocağını çocukların eğitimi için elverişli bulmamakta, hakiki terbiyenin eğiticilerle çocukların bir arada bulunmaları sayesinde mümkün olabileceğini ileri sürmüştür” (R.G. Arkın, s.318). “Eserinin yirmi beşince bölümünde, köksüz ve kuru

Medeniyeti oluşturan unsurlar

Medeniyeti oluşturan unsurlar Bugün ulaştığımız medeniyet seviyesine ulaşmamız en başından itibaren 70-80 bin yıllık insanlık macerasının eseridir. Medeniyetin oluşturulmasında insanın iç ve dış dünyası olmak üzere iki ana unsurdan söz edebiliriz: İç dünya unsurları: zekâ/akıl ve içgüdüler Bu maceranın en başında konuşma anlamında dilin oluşmuş olması gelir. Tabiîdir ki dilin oluşması için insanın doğuştan getirdiği aklını/zekâsını kullanabilmesi gerekir. [1] İnsan ve diğer canlılar doğarken zekâ ile birlikte içgüdülerle ve reflekslerle de donatılmıştır. Refleksler, bir canlının hayatını devam ettirebilmek için kullandığı bilinçdışı davranışlardır. Canlının kendini koruması yönünde etkinliği vardır. Başka bir söyleyişle canlıyı tehlikeye karşı koruyan bilinç dışı etkinliklerdir. Bunlar öğrenilmez ve hatta eğitilemez. İçgüdüler de doğuşla gelir ve kişiyi amaçlı ve bilinçli etkinliklere yöneltir. İçgüdülerin en temel özelliği insanlarda ve bazı hayvan türlerinde eğitileb