Ana içeriğe atla

HAÇLI SEFERLERİNİN AVRUPA EĞİTİMİNE KATKILARI BAKIMINDAN SONUÇLARI

HAÇLI SEFERLERİNİN AVRUPA EĞİTİMİNE KATKILARI BAKIMINDAN SONUÇLARI
Avrupalılarla Türklerin ilk münasebetleri
Bu tarihî olayları ortaya konulmasının amaca, Avrupa”daki eğitim alanındaki ilerlemeleri daha doğru anlamaya yardımcı olmaktır.
Okuyucu, umumi tarih ile pedagoji tarihi arasında nasıl bir ilgi olduğunu düşünebilir. Bu ilişki vardır, zira bu kırılma ve karşılaşma zamanlarında Avrupalılar her mağlubiyetten sonra kendi eğitimlerine yönelerek Türkleri yenebilmek için yeni yollar aramış ve bu yollardan en etkili olanının da eğitim olduğunu fark etmiştir. Bu durumu ileriki sayfalarda daha açık olarak göreceğiz. Bu nedenle tarihi vak”alar kısaca hatırlatılmak istenmiştir.
Türkler, Orta Asya”dan batıya doğru çeşitli devletler kurarak ilerlemeleri esnasında pek çok karşılaşma ve münasebetleri olsa da bunların en önemlilerini şöyle belirtebiliriz:
a. Atilla”nın Avrupa seferi
b. Malazgirt Zaferi
c. İstanbul”un fethi
d. Viyana kuşatması
e. Çanakkale Savaşları
f. Türk İstiklâl Savaşları
Avrupa ile yolların kesişim zamanları
Birinci kesişme Hunlar zamanında
Türklerin Avrupalılarla ilk karşılaşmaları Atilla ile olmuştur.[1] Tanrının Kılıcı olarak da bilinen Atilla”nın (395-453) Avrupa üzerine yaptığı seferler ve Roma”yı kuşatması ile gündeme gelerek Türkler ilk defa Avrupalılarla, Avrupalılar da ilk defa Türklerle karşı karşıya gelmiştir.[2] Papa, Roma”yı işgal etmemesi için Atilla”nın  atının ayakları altında diz çökerek yalvarmıştır.[3] Bugünkü Macaristan topraklarını Atilla”ya vermiştir. Atilla ve sonra gelenler günümüze kadar devam eden bizim Macar kendilerinin Hungarya dedikleri devleti kurmuşlar, zamanla Hıristiyan dinini kabul etmişler, dilleri de değişmiştir. Ama kendilerine hala Hun derler ve Türk hissederler.
Türklerin Avrupalılarla ikinci kesişme noktası yollarının Haçlı seferleriyle olmuştur.
Haçlı seferleri (1095-1272) yılları arasında Avrupalı Katolik Hıristiyanların Papanın teşviki ile Orta Doğudaki kutsal toprakları almak üzere askerlerin elbiselerinde haç sembolü olmasından dolayısı ile düzenledikleri seferlerdir.
Askerlerin giysilerinde haç sembolü olmamış olsa da bu seferler Osmanlılar zamanında ve hatta Osmanlı İmparatorluğunun yıkılmasına kadar devam etmiş, bu seferler nihayet Sakarya meydan savaşı ile sona erdirilmiştir.
Bu mühim tanışıklıktan sonra Avrupa ile Türklerin yolu ilk defa Alpaslan”ın Malazgirt Zaferi ile yolları kesişmiş ve Bizans ordusu büyük hezimete uğramış,  Türkler adım adım Anadolu”ya yerleşmeye başlamıştır. Bu hezimet Avrupa”da  büyük bir travma yaşatmıştır. Bu travmadan kurtulmak için Haçlı seferlerini başlatmışlardır.
Üçüncü kesişme İstanbul”un fethidir. Diğerleri de önemli olmakla birlikte  Avrupa”nın en önemli kırılması bu olayla gerçekleşmiştir. Avrupa”yı, bugün Avrupa yapan en temel faktör İstanbul”un fethi oluştur. Avrupalılar, İstanbul”un ellerinden nasıl çıktığı üzerinde düşünmüşlerdir. Rönesans ve Reform hareketleri bunun sonucu gerçekleşmiştir. Bu konu üzerinde ayrıntılı olarak durulacaktır. Çünkü Hümanizm ve reform hareketleri canlanmanın zirvesine bu tarihten sonra ulaşmıştır.
Dördüncü kesişme, Türklerin Avrupa içlerine ilerleyişi ve yenilmez Türk olarak gördükleri ordumuz Viyana önlerinde durdurulmuştur.
Beşince kesişme, Türk İmparatorluğunu yok etmek için yıllarca savaşlar yapılmış ve son hamle olarak Çanakkale boğazından geçip İstanbul”u tekrar almak istemişse de başarıya ulaşamamışlar ve İmparatorluğun büyük savaşa katılması için çaba göstermişler, neticede Türk İmparatorluğu Sevr anlaşmasıyla dağılma noktasına gelmiştir.
Altıncı kesişme noktası, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Mareşal Fevzi Çakmak, Doğu Orduları başkomutanı Kâzım Karabekir, İsmet İnönü, Rauf Orbay gibi arkadaşlarıyla işgal altındaki Anadolu topraklarını Sakarya, Dumlupınar meydan savaşları kazanılarak gerçekleşti,
Malazgirt Meydan Savaşının (1071) Bizans”a karşı Alpaslan tarafından kazanılmasından ve Türklerin Anadolu”yu adım adım fethe başlamaları üzerine büyük bir travma yaşayan Avrupalılar; Bizans”ın yıkılışını önlemek, Türklerin Anadolu”dan geriye atılmasını sağlamak, Kudüs, Antakya, İskenderiye, Urfa gibi kutsal şehirleri almak, bu topraklar üzerinde siyasi otorite kurmak gibi sebeplerle 1095-1272 yılları arasında Katolik Hıristiyan papazlarının teşviki ile bütün Avrupa devletlerinin katılımıyla büyük bir ordu kurdu. Bu ordudaki askerlerin sırtlarına haç işareti olmasından dolayı bu orduya Haçlı ordusu, bu seferlere de Haçlı Seferleri denir. Haçlı seferleri 200 yıl kadar aralıklarla pek çok defa yapıldı. Bazı seferlerde başarı gösterip hatta Kudüs”ü alsalar da bu uzun sürmedi, genel olarak savaşları kaybettiler.
Biraz da Haçlı seferlerinin başladığı ve devam ettiği dönemde Ortadoğu”da kurulmuş olan Abbasi devletine bakmak gerekir.
Haçlı seferlerinin başlaması, Abbasilerin zayıfladığı bir döneme rastlar.
Haçlılarla savaşlara Araplar katılmadı. Bu savaşlar fethedilen Türk toprakları üzerinde Türk hakanlarınca yapıldı. Bu savaşlara Anadolu Selçuklu devleti, Danişment Beyliği (Türkmen), Zengiler (Afşar Türk boyu), Eyyubî devleti, Memluk Çoğunluğu Türk olan esirlerin-kölelerin Mısırda kurduğu) devletler ve beylikler 1071 yılından itibaren ele geçirdikleri toprakları Haçlılara karşı korudular.
Daha sonraki zamanlar da dikkate alınırsa Dünya, Türksüz bir devlet yaşamamıştır.
Abbasilerle çağdaş olan hakanlıkların ve beyliklerin kuruluş ve yıkılış tarihleri ile vermemin sebebi şudur: Dikkat edilirse;
1. Haçlı seferlerinin başladığı 1095 yılında Abbasiler zayıflamaya ve dağılmaya başladıklarından bu seferlerde savaşa katılmamıştır. Haçlı seferlerini her defasında Türk devletleri karşılamıştır. Düzenlenen 11 seferde Türk devletleri kaybettikleri savaşlar olsa da sonuç itibarı ile kesin zafer Türklerde kalmıştır.
2. Dikkat edilirse Haçlı seferlerinin başladığı sıralarda Orta Doğu”da ve Anadolu”da uzun ömürlü olmayan devletler ve beylikler kurulmuştur. Bu devletlerden bazıları kendi aralarında bazıları da Haçlılarla savaşmıştır. Bu savaşlarda binlerce insan hayatını kaybetmiştir. Hem savaşlar hem de kısa ömürlü bu devletler eğitim, sanat ve kültür anlamında önemli gelişmeler sağlayamamıştır.
3. Bu savaşlarda Haçlılar Bağdat, Halep, Kahire gibi kültür merkezlerini tanımışlar buradaki bilim adamlarının çalışmalarını görmüşler, eserlerini birlikte alıp götürmüşlerdir.[4]
Orta Çağda Avrupalı bilim adamlarının her şeyi kendilerinin keşfettiğini mi sanıyorsunuz.? Ne var ki İslâm dünyası keşfettiği ve icat ettiği bu değerleri devam ettirmemiştir.

Haçlı seferleri sırasında Haçlılar İslâm dünyasından neler almışlardır.
200 yıl kadar süren Haçlı seferleri sırasında Türk ve Arap dünyasından elde ettikleri ve ülkelerine götürdükleri ve bunun sonucu olarak hümanizm ve reform hareketlerini başlamalarını sağlayan bilim alanlarındaki eserleri ve bu alanlarda eser yazmış bilim adamlarının başlıcaları aşağıda gösterilmiştir.[5]
Her bir Müslüman topraklarından alınan ve hatta çalınan bu bilim adamlarının eserleri Avrupa”da reform/hümanizma hareketlerinin başlamasına ve devam etmesini sağlamıştır.
Bu kadar ayrıntılı bilgiyi toplama zahmetine niçin girdim? Yukarıdaki tablo bize ne anlatmaktadır?
1. Genel tarih kitaplarında Rönesans ve reform hareketleri anlatılırken Haçlıların Müslüman ülkelerinden kâğıt, matbaa, pusula gibi sadece birkaç unsurun sayıldığı görülür. [6] Oysa öyle birkaç alıntı ile bugünkü teknolojik düzeyine ulaşan Avrupa, Müslüman ülkelerinden yüzlerce bilim adamının eserini ülkelerine götürmüşlerdir. Bunlardan birçok bilim adamlarının eserleri yıllarda üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur.
2. Bu bilim adamları, Müslüman ülkelerin en parlak zamanlarında yetişmiştir. Ne var ki bu bilim adamlarının vefatlarından sonra bilimdeki müthiş ilerleyiş durmuş ve zamanla gerilemiştir. Bunun en önemli sebebi ise ortaöğretim ve üniversite düzeyindeki medrese eğitiminde bilim alanlarına yer verilmek yerine tamamen din konusuna yer verilmiş olmasıdır.
3. Günümüze baktığımızda bile, Müslüman ülkelerin bilim alanındaki ilerlemesinin Ortaçağ döneminin bile gerisinde kaldığı, yeni icat ve keşiflerin yetersizliği, bilim alanında ilerlemiş ülkelerin peşinden sürüklendiği maalesef açıkça görülmektedir.
4. Özelinde Türklere gelince, Haçlı seferlerinin başlamasına sebep olan Anadolu”nun fethi ve burayı vatan yapmak için yaptığı savaşlar, medrese eğitiminin yozlaşmasına, bilimden uzaklaşmasına ve bilim adamı yetiştirmede oldukça yetersiz kalmasına sebep olmuştur. Öyle ki bu savaşlar gerek Selçukluların gerekse Osmanlıların kuruluşundan yıkılışına kadar aralıksız devam etmiştir.




[1] Daha sonra açıklanacağı gibi sonraki karşılaşmalar 800 yıl kadar sonra Haçlı seferleri ile gerçekleşti.
[2] Bizim Macar adını verdiğimiz bu milletin resmi ismi Hun ve devletinin adı da Hungarya”dır. Atilla, bugünkü Macar toprakları üzerine yerleşmiş, ancak Hunlar zamanla inançlarını ve dillerini kaybetmiş, Hıristiyanlaşmıştır. Burada yaşayanlar kendilerini Türk hissetmektedir.
[3] Bu gibi olayları biz nasıl unutmadıysak Avrupalılar da unutmamıştır ve esasen bunun intikamının peşinde oldukları genç neslin hatırından çıkarmaması gerekir.
[4] “Robenson” isimli eserin dahi konusunun Orta Doğu menşeli olduğunu söyleyenler olmuştur.
[5] Bu bilgiler bilim tarihi ve genel tarih kitaplarından derlenmiştir.
[6] Müslüman ülkeleri sözüyle, Türk, Arap ve İran ülkeleri kastedilmektedir. Bu bilim adamları bu üç milletin evlatlarıdır. Birçokları hoca-öğrenci ilişkisi içine yetişmiştir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670)

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670) Döneminin önemli düşünürlerinden biridir. Önemi ise, birçok fikrinin günümüzde bile uygulanabilir olmasıdır. Lâtince ve ilahiyat tahsil etmiş. Eğitimdeki aksaklıkları görmüş ve düzeltmek istemiştir. Birçok ülke ve şehir dolaşmış, birçok okulda öğretmenlik ve hayatının son döneminde papazlık yapmıştır. Bacon, Ratka ve Vives”in etkisinde kalmıştır. İngiltere”, İngiliz okullarını ıslah etmek üzere davet edilmiş, burada bütün bilimleri bir araya toplayacak bir ansiklopedi (pansofi) yazmak istemişse de başarılı olamamıştır. “Comenius, muhtelif işlerde çalışmış ve muhtelif problemler üzerinde kafa yormuştu. İlk önce papaz sıfatıyla mezheplerin ortadan kaldırılmasına gayret etmişti. Mezhep savaşları ile Avrupa”nın tam bir sefalete ve fakirliğe düştüğünü gören Comenius, bu işin çok önemli olduğuna kanaat getirmişti. Fakat sakin bir hayat yaşayamadığı ikide birde göç etmek zorunda kaldığı için bu idealini gerçekleştirmeye muvaffak olamamıştı.  Bereket ...

MONTAİGNE"nın eğitime ilişkin görüşü.

MİCHEL MONTAİGNE  1533-1592 Fransız edibi ve Rönesans filozofu. Görüşlerini dilimize de çevrilen Denemeler (Essais) adlı eserinde toplamıştır. Denemeler isimli bu eser dilimize çevrilmiştir. “Denemeler isimli eserinde hayata yakın ve çocuğun tabiatına uygun bir eğitim tarzını savunmuş, devrinin Latin okuluna ve bu okulda uygulanan korkunç ezberciliğe, ölü bilgilere ve otoriteye dayanan sert ve katı eğitim anlayışına karşı çıkmıştır. [1] “Bunun yerine serbest şekilde karşılıklı konuşmayı öğretim metodu olarak tavsiye etmiştir. Buna rağmen o da eski dillerin öğretilmesinden vaz geçmemiş, yalnız canlı mükâleme alıştırmalarıyla basitleştirmelerini ve kolaylaştırmalarını istemiştir. [2] Beden eğitiminin eğitsel değerini bilhassa belirtmiştir. Aile ocağını çocukların eğitimi için elverişli bulmamakta, hakiki terbiyenin eğiticilerle çocukların bir arada bulunmaları sayesinde mümkün olabileceğini ileri sürmüştür” (R.G. Arkın, s.318). “Eserinin yirmi beşince bölümünde, köksüz ve ...

Medeniyeti oluşturan unsurlar

Medeniyeti oluşturan unsurlar Bugün ulaştığımız medeniyet seviyesine ulaşmamız en başından itibaren 70-80 bin yıllık insanlık macerasının eseridir. Medeniyetin oluşturulmasında insanın iç ve dış dünyası olmak üzere iki ana unsurdan söz edebiliriz: İç dünya unsurları: zekâ/akıl ve içgüdüler Bu maceranın en başında konuşma anlamında dilin oluşmuş olması gelir. Tabiîdir ki dilin oluşması için insanın doğuştan getirdiği aklını/zekâsını kullanabilmesi gerekir. [1] İnsan ve diğer canlılar doğarken zekâ ile birlikte içgüdülerle ve reflekslerle de donatılmıştır. Refleksler, bir canlının hayatını devam ettirebilmek için kullandığı bilinçdışı davranışlardır. Canlının kendini koruması yönünde etkinliği vardır. Başka bir söyleyişle canlıyı tehlikeye karşı koruyan bilinç dışı etkinliklerdir. Bunlar öğrenilmez ve hatta eğitilemez. İçgüdüler de doğuşla gelir ve kişiyi amaçlı ve bilinçli etkinliklere yöneltir. İçgüdülerin en temel özelliği insanlarda ve bazı hayvan türlerinde eğitileb...