AYDINLANMA DÖNEMİ
PİYETİZM
“On yedinci yüzyılın ortalarından
sonra Protestanlık içinde bir Ortodoksluk ve skolâstik tanrıbilimi meydana
gelmişti. Bu yeni skolâstiklere göre Hıristiyanlık inanının saflığı her şeyden
üstündü ve Hıristiyan dininin fikir, zihin tarafından kavranması ve anlaşılması
her şeyden önemliydi. Bu, Hıristiyanlığın âdeta anlıkçılık anlayışı idi. Bu
akım 1675 yılına kadar devam etti. Bundan sonra fikirlerde yavaş yavaş fakat
kat”i bir değişiklik belirlemeye başladı. Bundan sonra Hıristiyanlık dininin
doğruluğu hakkında tartışmalar ve fikir kavgaları yerine dinî duygular hâkim
olmaya başladı. İnsan, Hıristiyan dininin doğruluğu hakkında uzun boylu fikir
yormamalı, doğrudan doğruya onun doğruluğuna inanmalı ve inanları pratik hayatta
uygulanmalıdır. Artık din meselesi kafa işi olmaktan çıkmalı, doğrudan doğruya
bir kalb işi olmalı işi olmalı ve bu ahlâkî yaşayışlar yeniden canlanmalı ve
kuvvetlenmelidir. Bu akım bir taraftan genç Luther”in dinî inanlarına dönmekte
ve diğer taraftan yüksek tabakanın dünya işlerine fazla değer vermelerine ve
bunların gösteriş mahiyetinde olan Hıristiyanlığına karşı halkın bir tepkisini
göstermektedir. İşte bu yeni akıma piyetizm adı verilir.[1]
“Dine kalbiden bağlı olan piyetistler
dans, oyu, tiyatro ve konser gibi hayatın her türlü zevklerinden ve
eğlencelerinden uzak kalmayı tavsiye ediyorlardı. Hatta bunlar daha ileri
giderek aile, bilim ve devlet hayatına bile kayıtsı kalmayı gerçek bir
Hıristiyan için tabiî telâkki ediyorlardı. Görülüyor ki bunlar Luther”i çok
geride bırakan birtakım mutaassıp Hıristiyanlardı.
“Luther, okullara bütün halkın
eğitim kurumları gözüyle bakıyordu. Onca genç bir Hıristiyan iyi ve mahir bir
vatandaş olmalı ve dünyadaki mesleklerine sadakatle bağlı bulunmalıydı. Hâlbuki
piyetistlere göre eğitimin başlıca vazifesi günahkâr olan genç Hıristiyanları
uykudan uyandırmak, onları doğru yola götürmek, kısaca onları bir piyetist (yani koyu dindar) yapmaktı.[2]
[1]
Buraya kadar yapılan açıklamalardan çok kısa olarak şu sonucu çıkarabiliriz:
Felsefe ve din, çocukların eğitimi için kuramsal ve baskıcı fikirler ortaya
koyarak eğitime yön vermiştir. Eğitim de hem felsefe hem de din üzerinde etkili
olmuştur ve onlara yön vermiştir. Böylece karşılıklı bir döngü oluşmuştur.
Dikkat edilmişse eski Yunan”da yönetim –demokrasi- ile eğitim arasında
ilişkiden bir defa söz edilmiştir. Ancak giderek görülecektir ki pedagojinin
aydınlığı yönetim anlayışını da etkileyecektir. İngiltere”de Magna Carta bunun
bir sonucudur. Ahlâk umdeleri din ve felsefe tarafından vazedilmiş, pedagoji
tarafından uygulanmıştır. Bu nedenle pedagogların umunî tarihi, dinler
tarihini, felsefeyi, sosyolojiyi ve hatta arkeolojiyi bilmelerinde yeni
görüşler ortaya koyabilme bakımından fayda olduğunu düşünüyorum.
[2]
Günümüz anlayışı ile bir bağlantı kurulabilir mi?
Yorumlar
Yorum Gönder