JOHN LOCKE (1632-1704
“On altıncı ve on yedinci yüzyıllarda zengin ve asil
tabakanın insanları devrin kültürü üzerinde hayli etkili olmuşlardı. Bu etki bilhassa
okullar üzerinde kendini göstermişti.”[1]
Ayrıca Avrupa”nın birçok kimseleri ve Rousseau da Emil adlı eserinde onun
görüşlerinden yararlanmıştır.
John Locke, İngiltere”de dünyaya gelmiştir. Lâtince ve
Yunanca öğrenmişti. Oxford Üniversitesinde felsefe okudu.
“Zira onun zamanında okullarda hayat için hiçbir şey
öğretilmiyordu.”
Locke, aşağıda açıklanan eğitimle ilgili görüşlerini
“zihnin boş ve beyaz bir levha olduğu, görgülerin ve tecrübelerin bu boş
levhaya kaydedildiği” görüşüne dayandırır.
Locke göre bu boş levha çocuğun dış dünyadan aldığı
duyumlarla ve görgülerle, tecrübelerle doldurulur. Bu bilgiler gerek oldukça
kullanılır.
Onun boş levha kuramının özeti budur. [2]
“J. Locke, Hollanda”da bulunduğu sırada İngiltere”deki
arkadaşlarından birine, asil gençlerin eğitimi hakkında bazı mektuplar
yazmıştı. Bu mektupların yayımlanması için Locke”den izin istedi. Bunun üzerine
eski yazdığı mektuplara bazı parçalar ekleyerek “Eğitime Ait Bazı Fikirler” adıyla tanınmış eserini çıkarmıştır.
“Locke”a göre bilginin temeli tecrübedir,
görgüdür. Görgü her şeyin kaynağıdır.
İnsanların ruhu başlangıçta beyaz bir levha gibidir. Bunun üzeri dıştan ve iten
gelen izlenimler ve görgülerle doldurulur. Bu bakımdan çocukların hayatında
görgünün büyük değeri vardır. [3]
“ Locke, kitabının başında yüksek tabakanın
çocuklarının eğitimine önem verdiğini ve onların göz önünde bulundurulduğunu
söyler. Nitekim bunun fikirleri zengin tabaka tarafından iyi karşılanmıştır. [4]
“Çocukları yetiştirmede öğretmenin başlıca görevi onlara
bol bol görgü kazandırmaktır. [5]
Metinden anlaşıldığına göre Kanat şöyle düşünmektedir:
“Çocukların ruhunu/zihnini beyaz bir
levhaya benzetmekle her çocuğun yaratılışının aynı olduğunu, herkesin aynı
yetenek ve anıklıklarla dünyaya geldiği düşünülmemelidir. Bilakis çocuklar özel
yeteneklerle dünyaya gelirler. Çocukların yönsemelerinde fikirleri, duyguları almada
ve ruhlarında işlemede büyük ayrılıklar vardır. Eğitim ve öğretimin görevi bu
ruhi ayrılıkları dikkatle gözetlemek ve yeteneklerine göre onlara muamele
etmektir. [6]
“Demek oluyor
ki eğitimde her şeyden önce dikkat edilmesi gereken nokta bireysel özellikleri
araştırmak ve ona göre çocukları geliştirmeye çalışmaktır. Çocukları
geliştirmede amaç, onları faziletli yapmaktır. Bundan sona gerek kendi
hayatları ve gerek cemiyet için onları bilgi ile donatmak, çocuklara sosyal
yetenekler ve maharetler aşılamaktır.” [7]
“Bu amaçlara ve isteklere göre Locke, nasıl ve ne
şekilde bir eğitim düşünür?”
“İlk önce okul, -öğrencileriyle-
öğrenimi ve eğitimi ile ilişkiyi kesmelidir. Zira okul, istenildiği şekilde
çocuğun yaratılışı ve özellikleriyle ilgili olamaz. Okulda çocukları anlamak ve
özel yeteneklerini keşfetmek âdeta imkânsızdır. Okul, her çocuğu aynı şekilde
yetiştirmek, herkese aynı şekilde etki yapmaya çalışmakla yeteneklerin hakkını
daha baştan çiğniyor demektir.
“Sonra okulda, amaç daha ziyade fikrî gelişmede,
öğretimde aranıyor. Hâlbuki çocukların
yetiştirilmesinde öğretimden ziyade eğitim daha önemlidir. [8]
“İşte
okulların bütün dikkatini öğretime vermesi Locke”u okullardan uzaklaştırmıştır.
Locke, özel eğitimi daha önemli ve daha etkili görüyor. Çünkü özel eğitimde
çocukları tanımak, yeteneklerini anlamak ve onlara istenilen etkiyi yapmak daha
kolaydır. Özel eğitimde çocuğun karakterli olarak yetiştirilmesi, ona umumî ve
faydalı şeyler öğretilmesi bilhassa kolay ve emin olur.
“Locke, özel
eğitime önem vermekle bunun zararlı taraflarını incelemek lüzumunu duymamış ve
sosyal bakımdan okul eğitiminin üstün değerini açıklamamıştır.”
“Locke, eğitmenlerin genel bilgilerinin kuvvetli
olmasını ister. Bundan başka eğitmenin hareketleri kibar olmalı, kötü
hareketlere kendini kaptırmayacak derecede iradesi kuvvetli bulunmalıdır. çocuğun
karşısında, göreceği biricik örnek eğitmendir. [9]
Bunun için eğitmenin her hususta meziyetli ve karakterli olması lâzımdır. Eğitime
sarf edilecek paraya acımamalıdır.
Çocuğu, nasıl yetiştirmelidir?
“Locke, bu problemi kitabında bölüm bölüm
incelemektedir: Birinci bölümde beden eğitiminden uzun boylu bahsedilmektedir.
“Birinci bölümde beden eğitiminden uzun boylu
bahsedilmektedir. Kuvvetli bir vücutta kuvvetli bir dimağ bulunur sözüne göre
çocuğun bedence kuvvetli olmasına çalışmalıdır. Dünyada mesut olmanın ilk yolu
sağlam bedendir. Bedeni türlü zorluklara dayanıklı yapmalı, çocuğu nazlı
büyütmemelidir. Çocuğu ilk zamanlardan itibaren muntazam bir hayat yaşamaya
alıştırmalıdır. Mümkün olduğu kadar saf havadan faydalanmalı, muhtelif
vesilelerle beden hareketlerine önem verilmelidir. Yemek, içmek sade olmalı,
elbiseler fazla dar ve sıcak olmamalı, kuvvetli içkilere kayıtsız kalmalı,
küçük sebeplerle ilaca başvurmamalıdır. Ayakların ve bilhassa başın soğut
tutulması, ayakların çok vakit soğuk su ile yakınması ve neme alıştırılması
tavsiye edilecek başlıca noktalardır.
“Bu öğütlerden
bazıları günkü düşüncemize uygun olmamakla beraber büyük bir kısmı faydalıdır
ve uygulanması iyidir.
“İkinci bölümde ahlâk eğitiminden bahsedilir. Eğitimin
ağırlığı ahlâk üzerine toplanmalıdır. Ahlâk eğitimi için okuldan ziyade özel
eğitim çok daha elverişlidir. Çocuk; evde serbest, korkusuz ve kayıtsız oynar.
Eğitmen bundan faydalanarak çocuğu araştırmak ve yeteneklerini meydana çıkarmak
imkânını bulur. Ahlâk eğitiminin başında kendine hükmetmek, kendine hâkim olmak
meziyeti bulunur. çocuğun taklit ve etkinlik yönsemesine değer vermelidir. Eğer
çocuğun oyunları ile çalışması iyi ayarlanırsa o zaman çocuk oyundan usanınca
çalışmaya başlar ve bu durumda çalışma onun için eğlenceli bir meşguliyet olur.
Umumiyetle çocuk, heves duyunca çalışmalıdır.
“Çocukla eğitmen arasındaki duruma gelince, otoritenin
mümkün mertebe çabuk ve mutlak olarak yerleşmesi, çocuğun kolaylıkla itaate
alışması şarttır.
“Ahlâk eğitiminde özsaygı duygusunun büyük rolü
vardır. çocuğu utandırarak cezalandırmalı, ancak pek nadir durumlarda dayağa
başvurmalıdır. Dayak cezasını eğitmen değil, hizmetçiler uygulamalıdır. [10]
“Mükâfat işinde de çocuğun haysiyet veya özsaygı
duygusundan faydalanmalıdır. Sonra önemli noktalardan biri çocuğu bir makine
gibi körü körüne yetiştirmemeli, iyi ve kötü hareketlerin sebeplerini, büyük
adamlar gibi kendileriyle konuşmalı ve muhakeme etmeleri sağlanmalıdır.
Çocuklar ne kadar erken adam muamelesi görürlerse o kadar çabuk yetişirler. [11]
Locke, bu vesile ile şu noktaya da dikkat edilmesini ister: Bir problemi çocuklarla
konuşmak ve üzerinde muhakeme yürütmek, onların anlayış seviyesine uygun
olmalıdır. Bunun için çocuklara bilinçli olmak şartıyla birçok kurallar
öğretilmelidir.
“Bundan başka iyi örneklerin de eğitimde büyük değeri
olduğu hatırlanmalıdır. Bunun için aileler ve eğitmen, çocuklara daima iyi
örnek olmalıdır. Mamafih eğitimde en önemli alışkanlık çocuğun kendine hâkim
olmasıdır.
“Çocuğun her istediğini yapmamalı, heves duyduğu her
şeyi yerine getirmemelidir. Bilhassa ayak direyerek bir şeyin üzerinde durursa
buna mümkün mertebe kayıtsız kalmalıdır. İstediğini elde etmek için çocuğun
ağlamasına, bağırmasına asla değer vermemelidir. Sonra çocuklar istibdattan,
ötekini berikini ezmekte, yalancılıktan, tembellikten hoşlanabilir. Bu gibi
kötülüklerle ciddi olarak savaşmalı ve bunlara karşı onlarda hayırseverlik,
doğruluk ve cömertlik meziyetlerini canlandırmalıdır.
“Locke, zengin ve asil ailelerin çocuklarının tavır ve
hareketlerinin de kibar ve asil olmasına önem verir. Bunun için çocuklara dans
öğretmeyi tavsiye eder. Mamafih kibar ve asil hareketler kazanmak için en iyi
çare çocuğa örnek olmak ve çevresine kibar insanlar bulundurmaktır.
“Bu bakımdan çocukları, fena birer örnek olan
hizmetçilerden, uşaklardan uzak bulundurmalıdır.
“Çocuklara hayat için akıllı yetiştirmelidir. Buna
bilgelik denir. Bilgelik, insanın kendi işlerinde mahir, tedbirli ve akıllı
olmasıdır.
“Locke, iyi hayat tarzından da uzun boylu
bahsetmektedir. Hayatta aptalca şaşkınlıktan ve kabalıktan uzak bulunmalıdır. Bunu
dış görünüşü, tavır ve harekette kibarlık ve içten görünüşü de kalbin nazikliği kibarlığı, yani insan
dostluğudur.
“Locke, son olarak bilgiden bahseder. Bunu son olarak
ele alması, önceden konuşulan noktalara bilgiden daha fazla önem vermesindendir.
Locke, çocukların bir parça Lâtince veya yunanca öğrenmeleri için hayatlarının
değerli zamanlarını bu maksat uğruna sarf ettiklerini düşünerek üzülüyor.
Hâlbuki bütün bu bilgilerin çok daha az zaman sarf ederek kolayca, oyun oynar
gibi öğretilmesi mümkündür. Locke, bununla okulların bilgi vermesi aleyhinde değildir.
Onun gözünde bilgi ikinci derecede önemlidir. Okullarda ahlâk ve fazilete
birinci derecede yer ayırmalıdır. Zira faziletli bir adam bilgili bir adamdan
kat kat üstün ve yüksek bir durumdadır. Locke”un burada dokunduğu önemli
noktalardan biri, oyun şeklinde öğretimi sağlamaktır. Locke”a göre oyunun
eğitsel değeri büyüktür ve çocuk oyun esnasında bol bol etkin olur, bunun için
çocuk, oyuncaklarını kendisi yapmalıdır. Sonra eğitmenler oyun içinde çocukların
bireyliklerini ve yeteneklerini daha iyi tanımaya muvaffak olur. Öğretimde de
her türlü baskıdan vaz geçmeli, bilgiyi mümkün olduğu kadar oynayarak
öğrenmelidir. Aksi takdire çocuk çalışırken üzülür, sıkılır ve sonunda öğrenme
ve çalışma zevkini kaybeden. Bunun için öğrenme, oyun gibi meraklı olmalı,
çocuğun içinden kopup gelmelidir. Çocuk, oyundan bıktığı dakikada kendiliğinden,
ikinci bir oyun ve eğlence saydığı çalışmaya sarılmalıdır. Çocuk, daima
istediği, içinden bir ihtiyaç duyduğu zaman çalışmaya koyulmalıdır.
“Bunun tehlikeli bir olduğuna şüphe yoktur. Bunun için
çok değerli ve mahir öğretmenlere ihtiyaç vardır. Aksi hâlde çocuk oyunla iş
arasındaki farkı unutur ve çocukta çalışmaya karşı derin bir isteksizlik veya
bir tiksinti uyanabilir. Çocuğunu çalışmayı oyun telakki etmesi veya oyuna
benzetmesi iyi bir şey midir? Bu da herhâlde düşünülecek bir noktadır.
“Çocuklara alfabe öğretmek için yine oyun tarzından
faydalanmalıdır. Locke, bunun için birtakım top oyunları yapılmasını, her topun
veya yuvarlağın üzerine harflerin yazılmasını tavsiye etmektedir.[12]
Çocuğa, dilden başka coğrafya, aritmetik, kozmografya,
geometri öğretilmelidir. [13]
Çocuğun bir İngiliz sıfatıyla kendi memleketinin kuvvetini anlaması için ona ahlâktan
ve bilhassa siyasetten bilgi vermek lazımdır. Bundan başka kendi malını ve
mülkünü iyi idare edebilmesi için çocuğa ticaret hesaplarından ve defter tutma
metodundan da bir parça bahsedilmesi iyi olur.[14]
“Bunlara karşı mantık ve edebiyat lüzumlu değildir.
Dil işinde doğru ve kolay konuşmak, iyi ve dürüst mektup yazmak yeter. En iyisi
anadilinde bu meziyetleri kazanmaktır.
“Çocuğun bilgilerinde intizam olmalıdır. Kazanılan
bilgiler yavaş yavaş genişletilmeli ve bunların birbirine bağlılığı göz önünde
bulundurulmalıdır. Bilgiden maksat çok şeyleri bellemek değil belki kurnazlık
ve uslamlama yeteneği ile doğru düşünce meziyetini elde etmektir. Çok bilgiden
ziyade doğru bilmek ve doğru düşünmek daha önemlidir.
“Çocuğa bazı maharetleri kazandırmak da lüzumlu
bulmuyor ve musiki için sarf edilen zamana acıyor. Buna karşı herkesin bir
zanaat öğrenmesini daha faydalı buluyor. Zanaatla uğraşmak hem hayat için ve
hem de sıhhat için lüzumludur. Eğitimin sonu seyahat ile bitiyor. Seyahat
yabancı dil öğrenmek ve insanları tanımak bakımından lüzumludur. Eğitim, 16-20 yaşında bittiğine göre seyahatin
de bu zamanlarda rastlamasını Locke tehlikeli görüyor, zira genç, bu yaşta kendini serseriliğe ve
eğlencelere kaptırabilir. En iyisi seyahate on dört yaşından önce bir
öğretmenle beraber çıkmalı seyahat; yirmi yaşından sonraki zamana bırakmak daha
uygundur.
Kanat”ın yorumu
“İşte J.
Locke”un eğitim hakkında belli başlı fikirleri bunlardır. Locke, birçok İngiliz
gibi faydalı bilgilere geniş bir yer ayırdığı hâlde estetik eğitimine yani
edebiyata ve musikiye tamamıyla kayıtsı kalıyor. Bunun ne dereceye kadar doğru
ve yerinde olduğunu araştırmak, her hâlde yerinde olur. S-biz çağdaş pedagoglar
arasında bu fikirde olanlara artık rastlamıyoruz. İnsanın hayatta hiç mi
gülmeye, kalbini güzel duygularla ferahlandırmaya hakkı yoktur. Hayat somurtkanlıkla
yaşamayı değil neşe ile ve kalbi estetik zevklerle doldurarak yaşamayı emreder.
Sonra estetik zevklerin hayata renk, mana verdiğini ve ahlâkî karaktere ayrıca
bir güzellik ve çekicilik kattığını da unutmamalıdır. Hayatta vazifeyi, vazife
olduğu için sevmek belki de takdir edilecek bir meziyettir, bir olgunluktur.
Fakat vazifemizi yaparken insanlık, duygudaşlık ve güzellik duygularından hız
alırsak daha iyi olmaz mı? Kalp, hayatın zembereğidir. Bu zembereği harekete
getirmek şartıyla hayatı bir nizam altına almak herhâlde çok daha faydalıdır.
Sonra gerçek estetik duyguların insanı adilikten ve bayağılıktan uzaklaştıran,
insanı yüksekliklere doğru çeken bir hali olması ayrıca büyük bir kazanç değil
midir? [15]
“Buna rağmen,
Locke”un eğitime ait birçok fikri iyidir ve İngilizler üzerinde çok olumlu etki
yapmıştır. Bilhassa beden eğitiminde, orta ve yüksek tabaka, onun fikirlerini
severek uygulamıştır. Mamafih Locke”un öğütleri İngilizlerin hoşuna gidin
şeylerdi. Öğütlerinin halk tarafından da takdir edilmesi biraz da bundandır. İngilizler
bireyliğe değer verir ve hürriyeti çok sever, güvenlikten hoşlanır, hareketleri
tabiî ve açıktır, sağlık durumlarına çok dikkat ederler, hayatta pratiktir,
tedbirlidir ve denizlerle boğuşan bir millet olarak iradeleri de hayli
kuvvetlidir. Sonra çok inatçı olmalarına rağmen sırasında bükülmeyi de
bilirler, hayatı kendi dileklerine göre uyduramazlarsa hayata uymaktan da
çekinmezler.
“İşte Lucke,
kendi milletinde yaşayan bu vasıfları ve meziyetleri görmüş, eğitim
prensiplerini buna göre kurmuş ve sonunda bütün İngilizler üzerine iyi etki
yapmıştır.
[1]
Tırnak içindeki yazılar: Halil Fikret Kanat.
[2]
Yalnız Locke”u değil diğer birçok pedagog ve düşünürler hakkında internet
ortamında pek çok makale ve yazı görülmektedir. Locke”un zihnin beyaz bir
levhaya benzetmesinin üstünden 400 yıl geçmiştir. Keza diğerleri de farklı değildir.
Örneğin, Locke”nin bu görüşünden sonra çok çeşitli zekâ kuramları ortaya çıkmış
olmakla birlikte bu görüşler bir dogma gibi kabul edilmiş görünmektedir.
Locke”nin dediği gibi zihin beyaz bir levha ve duyumlar, görgüler, tecrübeler
bu levhaya kayıt ediliyorsa, nasıl oluyor da yeniden bilinç düzeyine geliyor?
Yoksa Locke”un kast ettiği bu beyaz levha hafıza mıdır? Bilginin doğuştan
gelmediği doğrudur. Ama bilgiyi yalnız görgü ve deneylerle öğrenmeyiz. Okuma,
dinleme de bilgi edinmede tecrübeden daha fazla bilgi edinilmesini sağlar.
[3]
Locke, bu görüşü ile bilginin kaynağı akıldır, diyen skolâstik görüşe kesin bir
duruş sergilemektedir. Ayrıca ilk defa zihinle ilgilenmiş ve zihnin mahiyetinin
ve nasıl olduğu üzerinde açıkladığı gibi psikolojik terimleri de kullanmıştır.
Zihnin ya da zekânın, daha başka türlü nasıl olduğu üzerinde mahiyeti hakkında
bir açıklama yapılmamıştır. Ancak, bu kitabın yazarı; bundan sonra sanırım ilk
defa zekânın beyne paralel bir yapıda küremsi bir yapıda olduğu, bu yapıda sadece
doğuştan getirilen ve hemen insan hayatını etkilemeye başlayan içgüdü ve
refleksler dışında pek çok özel yetenekler ve bu özel yeteneklerin de alt
yetenekleri olduğu KÜRESEL ZEKÂ KURAMI adlı eserinde açıklamaya çalışmıştır. (Bu bloggda yayımlandı.)
[4]
Bu görüş yani zengin ve aristokratların çocuklarının eğitimi görüşü tarihin ilk
dönemlerinde saray okullarında olduğu gibi reform döneminde de birçok
aristokrat pedagoglar tarafından da desteklenmiş. Nitekim, daha sonra da saray
okullarında özel okullar açıldığı gibi günümüzde de zengin çocuklarının devam
ettiği özel okullar açılmıştır.
[5]
Locke, sık sık görgüden söz etmekle birlikte ne kast ettiğini açıklamamıştır.
Ancak bu anlamda görgünün; aile ve toplum içinde, arkadaşlarıyla ilişkilerinde,
yemekte, toplantılarda nasıl davranacağının bizzat gösterilerek en uygun
davranışların edindirilmesi ve kazandırılması olduğunu düşünüyorum. Bu konu DİL
PSİKOLOJİSİ kitabımda ayrıntılı olarak incelenmiştir. (Bu bloggda yayımlanacaktır.
[6]
Eğik yazılar, Halil Fikret Kanat”n
dipnotlar da Alperen”in yorumudur.
[7]
Bu kitabın yazarı, Kanat”ın yaratılışta her çocuğun farklı doğduğu” görüşüne
itiraz etmiştir. Hâliyle, bana göre kuramsal olarak anne rahmine düşen her
çocuk bütün zihinsel özel yetenekleri bakımından eşittir ve eşit olması
gerekir. İnsanın ilk defa böyle formlandığını düşünüyorum. Ancak gerek
verasetle, gerek hamilelik döneminde, doğum esnasında ve doğumdan sonra
rahatsızlıklarına karşı kullanılan ilâçların yan etkileri, çeşitli travmalar/incinmeler, darbeler, alkol,
sigara vb olumsuz etkiler; aile, okul ve çevreden edindiği birikimler
bakımından farklılıklar göstermesi ile bireysel farklılıklar ortaya çıkmıştır.
Öğretmen, anne ve babaların bu çocuklar ve öğrenciler arasındaki bireysel
farkları dikkate alması gerektiği görüşü ise pedagojik ve psikolojik olarak da
doğrudur.
[8]
Locke”un bu çelişkili fikrine katılmak mümkün değildir. Çocuk, davranışlara,
düşüncelere, görgüye, ahlâka ve dine kısaca temel değerleri 0-12 yaşları
civarında benimsemek ve kullanmak düşünce ve eylemini öncelikle aile ortamında
edinir. Ailenin temel görevi çocuğun
beslenmesinden ve sağlığının izlenmesinden başka çocuğa ahlâki değerleri adım
adım, göstererek, anlatarak, izleyerek, örnek olarak, gerekirse uyararak ve
acele etmeden edindirmeye başlamak, geliştirmek, gerekirse düzeltmektir. Çocuk bu yönlerden üç durumda okula başlar:
1. bir kısım değerlerden tamamen habersizdir, okul bunu tamamlar. 2. Bir kısım
değerleri yanlış edinmiştir. Okul bunu düzeltmeye çalışır. Ancak ne kadar
başarılı olabilir? Değerlerin görgü kazandırılması yani eğitim anlamında
Locke”un dediği anlamda yeteri kadar başarılı olması beklenemez. Okul bir takım
bilgiler yanında kısmen değerler kazandırsa da esasen bu değerleri sözle ve
yazı ile ifade etmesini sağlamak yani öğretmekten öte fazlasını beklemek
iyimserlik olur.
[9]
Okula yeni başlayan ve özellikle ilk 5-6 yılda öğretmenin etkisi tartışılmaz.
Ancak ondan önceki model ise çocuğun annesi, babası, yakın akrabalarıdır. Eğer
öğretmenin tutumu ile ailenin kazandırdığı değerler uyum içinde olmazsa çocuk
hangisine inanacağına karar veremez, karar verirse de kendine kolay olanı
seçer.
[10]
Dayak cezası, bu kitabın başından anlatılan her milletin ve her düşünürün
aklından bir türlü çıkmadı. Günümüzde bile devam ediyor. “Dayak cennetten
çıkmadır.”, “Eti senin kemiği benim.” sözü de hatırlanmalıdır. Ayrıca çocuğa
hizmetlinin dayak atması, çocuğun gözünde öğretmenin masumiyetini
sağlamayacaktır.
[11]
Çocuklara, büyük adam muamelesi yapmak ve onları yetişkin gibi görmek çok
yanlıştır. Çocuk, çocuktur ve çocukça muamele görmelidir. Gerçi Locke, bir
sonraki cümlede biraz düzeltme yapmışsa da kuralların öğretilmesi de
yanlıştır. Kuralların ezberletilmesi,
çocuğu muhakeme etmeden alıkoyar ve düşünmeye gerek olmadığından kolaya
kaçmasına sebep olur.
[12]
Sümerlerde ve sonrasında, Göktürklerde, Uygurlarda, Çinlerde, Hindistan”da,
Mısır”da, Yunanistan”da ve Roma gibi ülkelerde okuma-yazma öğretimine harflerle
başlanmış olması lâzım geldiği üzerinde durulmuştu. Ancak pedagoji tarihi
açısından Araplardan ve Selçuklulardan sonra Avrupa”da ilk defa apaçık olarak
harfle öğretim yapıldığı belirtilmektedir. Bu uygulama 19. asrın ortalarına
kadar devam etmiştir. Osmanlılar da dahil 2003 yılına kadar bu yöntem terk
edilip cümle veya çözümleme yöntemi uygulanmıştır. Bu tarihten sonra Türk
eğitimi yeniden başa dönüp harfle öğretime geçmiştir.
[13]
kozmogra'fya: gök b. Gök biliminin, matematik ve fiziğin yalnız temel kavramlarından
yararlanarak en belli başlı olayları ele alan dalı. Osmanlıca: İlm-i heyet. TDK
sözlüğü.
[14]
İlk defa milliyetçi bir söylemle karşılaşıyoruz. Önceleri ilkokulda aile bilgisi
dersinde buna benzer konular işleniyordu.
[15]
“İngiliz bilginlerinden Darwin, estetik
duyguların ruhunda açtığı boşluğu anlatırken doğru olarak şöyle diyor: benim
kafam, tabiatın olaylarından kanunlar çıkarmaya alışmış bir makine haline
gelmiştir. Ruhum, musikiden hoşlanmaz ve şimdi bir satır şiire bile dayanamaz.
Bu şüphe yok ki bi noksanlıktır. Hayatımı yeniden başlamak mümkün olsa işlemeye
işlemeye sönmüş olan yeteneklerimi yeniden canlandırmak için işletirdim. Bu ruh
kuruluğu insanı yüksek zevklerden yoksun etmekle kalmaz, aynı zamanda bu
yoksunluk insanın karakterine de zarar verecek bir şekil alır” (Kanat, ara
not, s.328).
Yorumlar
Yorum Gönder