KÖY ENSTİTÜLERİNİN AÇILIŞINA GİDEN YOL VE PEDAGOJİSİ
Köy enstitülerinin temel fikir öyküsü Jean J. Rousseau
ile başlar. O, hayalinde kurduğu bir köyde, hayalinde yarattığı Emile”in
eğitimini bir çiftlik/köy ortamında hayal etmiştir. Rousseau ile başlayan
temelini “iş” teşkil eden eğitim, Salzmann ile biraz daha gelişmiş nihayet
Pestalozzi ile sistemleştirilmiştir. Fröbel”in çocuk bahçeleri, kendi kendine
öğrenme, iş içinde öğrenme gibi pedagoji literatürüne yeni yeni kavramlar
girmeye başlandı: iş eğitimi, karakter eğitimi, sezgi, psikolojik veriler, disiplin, kendini idare gibi.
Köy Enstitülerinin kurulmasının temel esasını Atuf
Kansu”nun raporu, bunun yanında ağırlıklı olarak İsmail Hakkı Baltacıoğlu”nun
Yeni Adam, İş Pedagojisi gibi eserleri de da etkili olmuş görünüyor.
Ayrıca
yeni alfabenin kabulünden sonra halkın okur-yazarlık seviyesini yükseltmek için
giriştiği seferberlik, Dalton Plânına yakın olsa da Rousseau”dan itibaren
gelişen çocukların köy ortamında ve ağırlıklı olarak ziraat eğitimine önem
vermeleri ve buradaki uygulamaları biraz da bizdeki Köy Enstitülerini
andırmaktadır.
Sonra,
Jhon Dewey”in raporu dikkate alınmış olsa da bu raporda müfettiş ve öğretmen
yetiştirme ile ilgili; amaçları, öğrenci alım şartları ve süreleri bakımından
farklılık gösterse de bir pedagoji enstitüsü ve yüksek öğretmen okulu kurulması
da etkili olmuştur.
Bir taraftan da felsefedeki gelişmeler, bilimsel
çalışmalar eğitimdeki gelişmelere olumlu etkiler yapıyordu.
Osmanlılar zamanında, Tanzimat’tan sonra, ancak
okuma-yazma yöntemleri üzerinde ve elifba metodu ile cümle metodu arasındaki
tartışmalar yapılmaya başlanmış, diğer derslerin öğretimine ilişkin önemli
çalışmalar da görülmemektedir. Esasen okullaşmanın etersiz, öğretmenin de az
olduğu dikkate alınırsa bu çalışmalar ancak özellikle İstanbul başta olmak üzere
büyük şehirlerde hissediliyordu.
Cumhuriyet, eğitim ve kültür bakımından; halkı cahil,
Avrupa”daki bilimsel sonuçlardan yararlanmayan, neredeyse bin yıl önceki
usullerle tarım yapan, sanayisi yok denecek kadar az olan, savaşlarla da
yorulmuş, sağlık bakımından perişan bir millet teslim almıştı.
Bu milletin ayağa, ayağa kaldırılması ve ayağa
kalkması gerekiyordu.
Dünya”da başka ülkeler eğitimi nasıl yapıyordu? Nasıl
olmuş da bu kadar ilerlemişti?
Tanzimat”tan sonra Avrupa”ya gönderilen öğrenciler
yurda dönmüş, yeni yeni fikirler ortaya koymaya başlamıştı. Fakat bir türlü
uygulamaya geçilemiyordu.
Osmanlının son, Cumhuriyetin ilk zamanlarında yurtdışı
eğitim hareketlerini incelemeye giden ikinci nesil daha pratik bilgilerle yurda
döndü. Bunun yanında Atuf Kansu, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Cemil Meriç, Halil
Fikret Kanat, İhsan sungu, Mustafa Necati, Bedii Ziya Egemen gibi pedagog ve
filozoflar yetişmiş, milleti ayağa kaldırmanın fikrî zemini oluşmuştu.[1]
Alfabe kongresi yapılmış, yeni yazı kabul edilmiş,
millet mektepleri açılmış, okuma odaları da kurulmuştu.
Peki milletin durumu ve ihtiyacı olan ne idi?
Öğretmen yok, ziraatçı yok, sağlıkçı yok, veteriner
yok, toprak verimli kullanılamıyor, hayvancılık yeterli değil, dünyaya ait
bilgi yok.
Bu ihtiyaçları karşılayacak ayrı ayrı okullar açmak
hem ekonomik bakımından hem de öğretmen bakımından çok eksikler var.
Yani her branş için ayarı ayrı okul açmak yerine bir
okulda, bir kişiye bu gibi bilgi ve becerileri kazandırmak ve buna göre
imkanlar hazırlamak daha pratik ve daha uygun olacaktı. Ve öyle yapıldı.
Köy enstitülerinde öğrencilere aşı yapmak, ders
anlatmak, hayvancılık, ziraatçılık vs gibi bilgi ve beceriler kazandırıldı.
Bunun için köylerden zekî çocuklar yatılı olarak
alındı ve eğitildi, sonra köylere gönderildi.
Hep, köy enstitülerinin öğretmen yetiştirildiği
zannedilir. Onlar daha çok halk eğitimcisi olarak yetiştirildi. Köylerde örnek
çalışmalar yapacaklar, köylülere sağlık yardımı edecekler, hayvanlarının bakımlarına
katkılarda bulunacaklar.
Bu temel eğitimden geçenlerden başarılı olanlar, yine
enstitülere öğretmen yetiştirmek üzere Yüksek Köy Enstitüleri kurulmuştur. Bu
öğretmenlerden bir çoğu Amerika”da yüksek lisans ve doktora yapmışlardır. Doğan
Çağlar, Yahya Özsoy gibi içlerinde prof. Olanlar da olmuştur.
Köy enstitülerinin kuruluş felsefesi, amacı, işleyişi
bu dört paragrafta gösterilmiştir.
Köy
enstitülerinin kapatılması
Köy enstitüleri; ne Rousseau”un, ne Pestalozzi”nin ve
ne de Komünist eğitim (Politeknik) eğitimine benzer. Kendi nev-i şahsına mahsus bir sistem
kurulmuştur ve orijinaldir. Pedagoji tarihinde böyle bir okul sistemi yoktur.
On iki yıl faal hâlde bulunduktan sonra kapatılmıştır. [2]
Kapatılma sebepleri iki sebebe dayalı olarak
kapatılmıştır:
1. Siyasî sebep: Bu enstitüyü kuranlar, toplumun
kız-erkek bir arada eğitim görme isteksizliğini ve karşıtlığını fark
edememiştir. Halk, bunu yanlış görmüş ve propagandalarla da “komünist”
yetiştiriliyor diye karşı çıkmıştır. Bu durum işbaşına gelen yeni iktidarın da
propagandası olmuş ve bu okulları kapatmıştır.
Bu durum olmasaydı, belki Köy Enstitüleri bir süre
daha devam edilebilirdi.
2. Zaman ilerlemiş, artık her şeyi bilen ve yapan
değil, bir şeyi bilen ve yapan adam yetiştirme zamanının geldiği anlaşılmıştır.
Bu cümleden olarak öğretmen, sağlıkçı, veteriner vb alanlarda ayrı ayrı okullar
açılmaya başlanmıştır.
Öğretmen
okulları
Kapatılan Köy Enstitüleri; şehir ve köy ilkokullarına
öğretmen yetiştirmek üzere Öğretmen Okulu adıyla açılmıştır.
Eğitim
Enstitüleri
Ortaokullara öğretmen yetiştirmek üzere açılmıştır. Bu
okullara lise ve öğretmen okulu mezunları kabul ediliyordu.
Yüksek
Öğretmen Okulu
Liselere öğretmen yetiştirmek üzere açılmıştır. Bu
okullara öğretmen okullarını derece ile son sınıfa gelenler arasından seçiliyor
ve geriye kalan öğrenimlerini burada tamamlayıp üniversite sınavlarına
giriyorlardı. Ayrıca pedagoji formasyon dersleri alıyorlardı. [3]
Son durum
Bu okulların tamamı kaldırıldı ve üniversite düzeyinde
öğretmen yetiştirme eğitimi başladı.
Yorumlar
Yorum Gönder