Ana içeriğe atla

FİLOZOFLAR KİMDİR? NE YAPMAK İSTEMİŞTİR?


Esasen 8 cilt olarak yazılmış ve 2 cildi kalmış Medeniyet ve Pedagoji Tarihi"nin devamı olan pedagoji felsefesinden bazı bölümleri aktaracağım. Yorumlarınızı beklerim. 


FİLOZOFLAR KİMDİR? NE YAPMAK İSTEMİŞTİR?
İnsanlığın ilk atasından başlayarak toplumda “akıllı” insanların her dönemde ve her zamanda var olduğu bir gerçektir. Bu akıllı insanlar, yine tarihini bilemediğimiz zamanlardan başlayarak ayakkabı, tekerlek, ateş, balta, ok-yay kullanmaya, hayvanları evcilleştirmeye, toprağı sürüp-kazıp ekip biçmeye başlamışlardır. Sonra mağara resimleri ile iletişim sağlamayı uzun yıllar sürdürmüşler ve nihayet günümüzden 6 bin yıl önce yazıyı icat etmişlerdir. 
Tabiidir ki bu buluş ve keşifler ayrı ayrı zamanda olmuştur. Fakat bir topluluk bu icat ve keşifleri bir bütün hâlinde değil, bu icat ve keşifler o toplum içinde yaşayan bir “akıllı adam” tarafından bulunmuş ve yaygınlaşmıştır. Tıpkı “ampul” denen aydınlatma âletinin Edison tarafından bulunduğu gibi.
Bir başka husus, bu toplumlardaki akıllı adamlar, toplumun bir düzen içinde yaşaması için örfler, adetler, gelenekler ve kanunlar yapmışlardır. Hamurabi Kanunları gibi.
Akıllı adamlardan bazıları “Biz kimiz? Nereden geldik, nereye gidiyoruz? Tanrı var mıdır, yok mudur?” gibi daha soyut şeyleri “akıl yoluyla” keşfetmeye/bulmaya, izah etmeye çalışmıştır. Tanımda da görüldüğü gibi bu akıllı adamlara “filozof” denilmiştir. Filozofların ortaya koyduğu fikirlere “felsefe” adı verilmiştir.
Bir kısım filozoflar, hocalarının veya kendinden öncekilerin görüşlerini ele alıp geliştirmeye çalışmış, bir kısmı da yeni görüşler ortaya koymuştur. Örneğin Plâton felsefenin konusunu “doğruyu bilmek”, Aristo “var olanın ilk temellerini bulmak” olarak belirtmiştir. Orta Çağ”a kadar giden bu anlayış yanında, sonra farklı farklı felsefe ortaya çıkmıştır. Bu arada Aristo”nun anladığı gibi felsefe olmaktan çıkmış, felsefeye psikoloji, antropoloji ve sosyoloji gibi bilimler de karışmaya başlamıştır.    
Aşağıda kısa kısa söz ettiğimiz felsefe görüşleri bir arada düşünüldüğünde her felsefe görüşünün insanı kendi düşüncesi/felsefesi yönüne doğru sürüklemek istediği görülür.
Tabii pek söz edilmemekle birlikte peygamberler de bu anlamda birer filozoftur. İster vahiy yoluyla olsun, ister vahiy dışı düşünceleri olsun insanları, haliyle toplumu belirlenmiş bir amaca doğru hareket ettirmektir. Hatta onların düşüncelerinden başka bazı alanlarda buluşları da vardır. [1]
Bir filozofun veya peygamberin ortaya koyduğu düşünce, onun toplumun nasıl olması isteğinin ifadesi, yani onun topluma yönelik amacı olmuştur..
Fakat toplumu etkilemek yönlendirmek isteyen bir de hem Avrupa”da hem de İslâm dünyasında yöneticiler yanında din kurumu vardır. Yeni Çağ başlarından itibaren Avrupa”da büyük bir kısmı teoloji/din eğitimi görmüş papazlar olmasına rağmen eğitimi kilisenin baskısından kurtarmak için mücadele etmişler, natüralizm, realizm, hümanizm, idealizm gibi ortaya çıkan yeni fikirleri eğitim hayatına uygulamaya çalışmışlardır. Bu felsefî görüşlerden ilham alan bilim adamları, İslâm dünyasından ve Eski Yunandan aldıkları eserleri de tercüme ederek bir taraftan yeni kıtaların keşfi, bir taraftan da bilimsel alanda icat ve buluşlar gerçekleştirmeye başlamışlardır.
Buna karşılık İslâm âlemi Magna Carta, Matbaanın icadı ve yeni kıtaların keşfi gibi Avrupa”da ki gelişmeleri görememiştir.
Fakat şunu unutmamak gerekir: Yeni Çağ”a gelinceye ve her biri bağımsız bilim dalı oluncaya kadar matematik, fizik, kimya, tıp, astronomi gibi bilimler felsefenin bünyesinde yer almıştır. [2] Hatta bu dönemde ve Yeni Çağ süresince filozofların çocukların eğitimine ilişkin hem uygulama yaptıkları hem de kuram belirledikleri dikkate alınırsa pedagoji de felsefenin bünyesinde yer almıştır. Pek çok pedagog ya ortaya koyduğu felsefî görüş veya öncekilerden birinin veya bir kaçının görüşlerini kompoze ederek okullar açmıştır. Örneğin, natüralist görüşe dayanan Rousseau, bir çiftlikte, tabiat içinde çocukları eğitmeyi hayalî olarak tasavvur etmişse de daha sonra Pestalozzi fakir çocukların eğitimini sağlamak üzere çiftlik okulu açmıştır. Bunun gibi Flântrop akımının kurucusu olan Basedow, hem Rousseau”nun natüralist, hem Descartes”in rasyonalist görüşünden hareket etmiştir.  
Bu felsefe akımlarının her biri ayrı ayrı bir insana veya bir topluma bir özellik kazandırmıştır.  
Öyle ki özelliklerden birçoğu birbirine karşıttır ve bu karşıtlık hem kişilerde hem toplumlarda tartış ve hatta savaşlara kadar giden olaylara sebeple huzursuzluk kaynağı olmaktadır. Asırlarca süren bu felsefelerin varlığı toplumların karşıtlıklarıyla birlikte toplumun kültürüne âdeta kaynaşmıştır. Fakat bu akımların kişileri ve toplumları aynı derecede de etkilememiştir.  Yani her insan, haliyle her toplum bu felsefe akımlarının ön gördüğü ana temalarının tamamını üzerinde taşımaktadır. Lâkin bunlardan biri veya bir kaçı daha ön plânda, diğer bazıları ise daha geri plânda görünmektedir.
Bu ifademizi açmak için bu akımların temel fikirlerine kısaca göz atmak faydalı olacaktır.


[1] Bunun örneklerini Medeniyet ve Pedagoji Tarihinin 1. Cildinde bulabilirsiniz.
[2] Orta Çağ süresince Avrupa”da pedagoji, geleneksel olarak skolâstik anlayış ve kilisenin baskısı altında kalmıştır. İslâm dünyasında ise 10-12. asırda bilimde gelişmeler görülse de pedagojide yani çocuk eğitiminde çoğu filozof kız çocuklarının okuma yazma öğrenmemesi, çocukların Kur”an okumayı öğrenmeleri üzerine bir anlayış ortaya çıkmıştır. Bilimdeki gelişmeler bakımından Orta Çağ, Avrupa”sında durgunluk, İslâm dünyasında ise hareketlilik görülmektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670)

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670) Döneminin önemli düşünürlerinden biridir. Önemi ise, birçok fikrinin günümüzde bile uygulanabilir olmasıdır. Lâtince ve ilahiyat tahsil etmiş. Eğitimdeki aksaklıkları görmüş ve düzeltmek istemiştir. Birçok ülke ve şehir dolaşmış, birçok okulda öğretmenlik ve hayatının son döneminde papazlık yapmıştır. Bacon, Ratka ve Vives”in etkisinde kalmıştır. İngiltere”, İngiliz okullarını ıslah etmek üzere davet edilmiş, burada bütün bilimleri bir araya toplayacak bir ansiklopedi (pansofi) yazmak istemişse de başarılı olamamıştır. “Comenius, muhtelif işlerde çalışmış ve muhtelif problemler üzerinde kafa yormuştu. İlk önce papaz sıfatıyla mezheplerin ortadan kaldırılmasına gayret etmişti. Mezhep savaşları ile Avrupa”nın tam bir sefalete ve fakirliğe düştüğünü gören Comenius, bu işin çok önemli olduğuna kanaat getirmişti. Fakat sakin bir hayat yaşayamadığı ikide birde göç etmek zorunda kaldığı için bu idealini gerçekleştirmeye muvaffak olamamıştı.  Bereket ki g

MONTAİGNE"nın eğitime ilişkin görüşü.

MİCHEL MONTAİGNE  1533-1592 Fransız edibi ve Rönesans filozofu. Görüşlerini dilimize de çevrilen Denemeler (Essais) adlı eserinde toplamıştır. Denemeler isimli bu eser dilimize çevrilmiştir. “Denemeler isimli eserinde hayata yakın ve çocuğun tabiatına uygun bir eğitim tarzını savunmuş, devrinin Latin okuluna ve bu okulda uygulanan korkunç ezberciliğe, ölü bilgilere ve otoriteye dayanan sert ve katı eğitim anlayışına karşı çıkmıştır. [1] “Bunun yerine serbest şekilde karşılıklı konuşmayı öğretim metodu olarak tavsiye etmiştir. Buna rağmen o da eski dillerin öğretilmesinden vaz geçmemiş, yalnız canlı mükâleme alıştırmalarıyla basitleştirmelerini ve kolaylaştırmalarını istemiştir. [2] Beden eğitiminin eğitsel değerini bilhassa belirtmiştir. Aile ocağını çocukların eğitimi için elverişli bulmamakta, hakiki terbiyenin eğiticilerle çocukların bir arada bulunmaları sayesinde mümkün olabileceğini ileri sürmüştür” (R.G. Arkın, s.318). “Eserinin yirmi beşince bölümünde, köksüz ve kuru

Medeniyeti oluşturan unsurlar

Medeniyeti oluşturan unsurlar Bugün ulaştığımız medeniyet seviyesine ulaşmamız en başından itibaren 70-80 bin yıllık insanlık macerasının eseridir. Medeniyetin oluşturulmasında insanın iç ve dış dünyası olmak üzere iki ana unsurdan söz edebiliriz: İç dünya unsurları: zekâ/akıl ve içgüdüler Bu maceranın en başında konuşma anlamında dilin oluşmuş olması gelir. Tabiîdir ki dilin oluşması için insanın doğuştan getirdiği aklını/zekâsını kullanabilmesi gerekir. [1] İnsan ve diğer canlılar doğarken zekâ ile birlikte içgüdülerle ve reflekslerle de donatılmıştır. Refleksler, bir canlının hayatını devam ettirebilmek için kullandığı bilinçdışı davranışlardır. Canlının kendini koruması yönünde etkinliği vardır. Başka bir söyleyişle canlıyı tehlikeye karşı koruyan bilinç dışı etkinliklerdir. Bunlar öğrenilmez ve hatta eğitilemez. İçgüdüler de doğuşla gelir ve kişiyi amaçlı ve bilinçli etkinliklere yöneltir. İçgüdülerin en temel özelliği insanlarda ve bazı hayvan türlerinde eğitileb