Ana içeriğe atla

KÖTÜ ÖRNEKLER



KÖTÜ ÖRNEKLER
Bir iki örnek inceleyelim:
Aşağıda Millî Eğitim Bakanlığınca kabul edilmiş çıraklık merkezleri eğitimi Türkçe ders programında verilen bir örnek. Sadece bir bölüm alınmıştır.
Örnek çok ama bir kaçını alalım: [1]
1. Millî Eğitim Bakanının bu programı imza ettiğine göre 16 yaşına gelen bir genç kızı nasıl tanımlaya­cağımızı da göstermiş:
On altısına basmış, boy atmış, bakışları dişileşmiş esmer kı­zına, fırçalanmamaktan paslı bakır rengine çalan koca koca, yüksük kalın­lığında bir sıra dişlerini gösterip sırıta­rak:
2. Komşunun 16 yaşındaki genç kızına ne demeli:
Hacıağanın kızı çevresinde ün salmıştı. Komşular "Kabak çi­çeği gibi açıldı. Ne malmış meğer!" diyorlardı.
3. 16 yaşındaki genç kız annesine ve babasına nasıl dav­ranmalı:
İkinci sene plajlara da dadandı; yüzüyor, kumda yatıp güneşleniyor, dans ediyor, kürek çekiyordu. İşsiz güçsüz deli­kanlıların etrafında dönüp dolaştıkları Nebile bir şımarmış, bir arsızlaşmıştı ki... Annesini durma­dan, nefes aldırmadan azarlıyor, babasını adam yerine koymuyor, ağzını açarken susturuyordu. Hele birlikte sokağa çıktıklar mı çevresin­de­kileri onlardan olmadığına inandırmak için hep ya ileride, ya geride yürüyor, eve dönünce de "Beni yerin dibine ge­çirdiniz! Rezil ettiniz!" diye kıyametler koparıyordu.
4. Ana, kızına nasıl hitap etmeli:
-Hele şu kancığa bak! Ayağına mıh batasıca! Öz baba­sına garaz bağlamış. Ben nideyim? Yeldim yeldim yol ver­dim, emeklerimi sele verdim. Dünyadır bu. Başımıza geldi işte bir kelli. Malımı it yediği yetmiyormuş gibi şimdi de bağ­rımı bit yiyor!
5.. Baba, oğlunun aşık olduğu kız için ne düşünmeli:
Sonra ben senin dışarıda ne aradığını, evden niçin kaçtığını da biliyorum. (Baba, -varsa- oğlunun sevdiği kız için söylüyor) Belki de küçük bir orospu.
Bu muaşeret kaideleri; Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlı­ğına bağlı, Atatürk tarafından eğitim işlerinin ilme ve fenne uygun olarak yürütülmesi amacıyla kurulmuş olan Talim ve Terbiye Kurulu’nun müm­taz başkanı, üyeleri ve uzmanları tarafından konulmuştur. Esasen Kurul da tam Atatürk’ün is­teği(!)  yönünde ilme ve fenne uygun olan kurallar koy­muştur.
Bakanlıkça ders kitabı kabul edilen bir lise Tarih kitabından aynen alınmıştır.
Acaba bu kitabı okusanız, tarihi ne kadar ciddîye alırdı­nız? Öğrenciler, acaba tarihimizi ne kadar ciddîye alıyorlar? İn­safı­nıza ve vicdanınıza bırakıyorum.
Aşağıdaki resmin yer aldığı kitabın nasıl bir ders kitabı ol­duğunu hâlâ merak etmediyseniz, Uygur sarayının üst katını gösteren aşağıdaki resmi in­celeyiniz.
 






Hiç süvari görme­diyseniz, işte size bir Göktürk süvarisi. Yani bü­yük savaşlar bu süvarilerle kazanılmış.
Resim inandı­rıcı olmalıdır.
Atın gövdesine ve sü­va­rinin ata binişine de dik­kat ediniz. (At değil sanki ka­dana.)
 

Bu Türk çadırını iyi tanıyın. İçindeki insanlar da Türk. Bu kitap, tekrar ediyorum, lise öğ­rencileri için ders kitabı olarak kabul edilmiş. Acaba na­sıl?




Bir de metin inceleyelim.
 







1. Yalnız eski İranlılar değil, Türkler de kendilerine Turan ve Turanî demişlerdir.
2. Türklerin tarihi, Firdevsi’nin Şehnamesi ve Taberî Ta­rihi ile ince­lenirse yeterli olur mu? Örneğin Bir İranlı tarihçi olan Cevat Hey’et, Türklerin Tarih ve Kültürüne Bir Bakış adlı eserinde yukarıdaki eserleri kaynak göstermemiştir. Bu eserde şöyle de­niyor:
“Efrasyab, eski Türk Hakanı ve kahramanıdır. Bu kah­ramanın Türkçe adı Alper Tunga’dır. Alper Tunga MÖ 7. yüzyılda Saka Türklerinin (Turan) büyük hakanı oldu. O, İran-Turan savaşlarına iştirak ederek İranlıları defa­larca mağlup etti….”
3. “Burada sözü edilen kavimlerin Sakalar olduğu sanıl­maktadır.” değil, onlardır.
4. “Daha önce adını verdiğimiz Afrasyab, İran”ın doğu­sunda, bir Türk hükümdarıdır.” Cümlesi mânâ yönünden de kuruluş yönünden de ne kadar yanlıştır!
5. “Adı da muhtemelen Türkçe Alper Tunga’dır.” Tarih yaşanmış olayları anlatır. İhtimal hesaplarıyla tarih yazılmaz. Bir ders kitabında hiç olmaz. Başka tarihçiler ya da yazarlar başka türlü mü sanıyor, başka türlü ihtimaller de mi var? 
Bilginin doğrusu alıntı yaptığımız gibidir.
6. Cümleler bir paragraf oluşturacak şekilde düzenlen­memiştir. Ne güzel bir anlatım! İmlâ hatalarını saymayalım.
Ne kadar sevimli ve bilimsel tarih değil mi? Kabul edenleri kutlamak (!)  gerekir.



İlköğretim okulları için kabul edilmiş Güzel Konuşma Yazma kitabından aynen alınmıştır.
Hezârfen Ahmet Çelebi, biri büyük altısı küçük motorlu bir roket yapmış. Motorlar, yakıtla çalışıyormuş. Sonra motor­lardan birinin yakıtı bitince öteki otomatik olarak devreye giri­yormuş.
Hezârfen Ahmet Çelebi, binmiş roketin üstüne, ateşlemiş motoru. (Elbette otomasyon motorun ateşleme sistemi de oto­masyondur ve elektrik olması gerekir. Burası karanlık kalmış.)
Yukarıdaki örnekler 2003 yılından sonra kabul edilmiş program ve ders kitaplarından alınan örneklerdir.

MENFİ EĞİTİMİN GAZETELERE YANSIMASI

Bu satırların yazıldığı günlerde menfi eğitimin sonuçlarını yansıtan bir gazete haberine de yer vermeyi uygun buldum.

Millî Gazete”nin  10.05.2017 tarihli nüshasında aşağıdaki bilgi ve istatistik yayımlanmıştır.

BİR NESLİN BATIŞI

15 yaşında Çanakkale’de vatan savunması yapan gençliğimiz şimdi 11 yaşında suç batağında çırpınıyor...

Ali Çağlar TINBEK”in haberi
Ahlâk ve maneviyattan uzaklaşan, önüne bir ideal konamayan gençlik, gün geçtikçe elden kayıyor. Uyuşturucu ve suçun kapanına düşen gençliğin acı tablosunu resmi veriler de doğruluyor. Son yıllarda küçük yaşta hâkim karşısına çıkan çocukların sayısı endişe verici boyutlara ulaştı. İstatistiklere göre, suça karışmış çocukların yarıya yakını 11 yaş altı ve 12-14 yaş arasındaki çocuklardan oluşuyor.

ÇOCUKLAR SUÇ MAKİNESİNE DÖNÜŞÜYOR!

Son üç yılın verileri TÜİK tarafından henüz yayınlanmazken 2010 ile 2014 yılları arasının istatistikleri, durumun ciddiyetini gözler önüne serdi. Verilere göre, güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuk sayısı 2014 yılında, 2013 yılına göre yüzde 6,2 oranında artarak 290 bin 414 oldu. Çocukların yüzde 57,5’inin 15-17 yaş grubunda, yüzde 24,5’inin 12-14 yaş grubunda, % 17,9’unun ise 11 yaş ve altı çocuklar olduğu görüldü.
Türkiye’de yayınlanan istatistiklere göre uyuşturucu madde kullanımı ve çocuk yaştaki suç oranı her geçen gün artarak endişe verici boyutlara ulaştı. Lise öğrencilerinden gelen kötü haberler, aileleri bir hayli korkuttu. Birçok genç ya uyuşturucu batağına saplandı ya da işledikleri çeşitli suçlardan dolayı hapse girdi. Uzmanlar ise uyardı, yaşanan toplumsal sorunların nedeninin aileden kaynaklandığı söylendi. 

LİSE ÖĞRENCİLERİ KORKUTUYOR, AİLELER TEDİRGİN

Geçtiğimiz günlerde Bursa’nın merkez Osmangazi ilçesinde bulunan Hürriyet Anadolu Lisesi’nde bir öğrenci, aynı sınıftaki kız arkadaşını silahla öldürüp intihar girişiminde bulundu. Öğretmenlerin haber vermesi üzerine olay yerine gelen 112 Acil Servis ekipleri, A.’ın hayatını kaybettiğini belirledi. Ağır yaralanan H.C ise Çekirge Devlet Hastanesine kaldırıldı. Diğer yandan, İstanbul Küçükçekmece’de göl kenarında dolaşırken 17 yaşındaki M. P.’in yanına yaklaşan 3 genç, önce sigara istedi. M.P.’in sigara içmediğini söylemesi üzerine şüpheliler önce M.P.’i tartaklamıştı. Kısa sürede kavgaya dönüşen olay sırasında kalbine aldığı bıçak darbesiyle yaşamını yitirmişti. Polis kısa sürede olaya karışan kişileri tespit etti. Geçtiğimiz aylarda Rize’de 16 yaşındaki lise öğrencisi B.K., sınıfta bir anda cebinden çıkardığı bıçakla ön sırada oturan arkadaşı Emir Taş’ı boynundan bıçakladı, ardından kendi boynunu kesti. Yaralı iki öğrenci, öğretmen ve arkadaşlarının yardımıyla hastaneye kaldırılırken, durumu ağır olan Emir Taş hayatını kaybetmişti. Öte yandan uyuşturucu satıcılarıyla kavga eden 24 yaşındaki kız çocuğu M., satıcılar tarafından vurularak öldürülmüştü.

SUÇA KARIŞAN ÇOCUKLARIN İSTATİSTİK VERİLERİ

Güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuk sayısı 2014 yılında, 2013 yılına göre yüzde 6,2 oranında artarak 290 bin 414 oldu. Çocukların yüzde 57,5’inin 15-17 yaş grubunda, yüzde 24,5’inin 12-14 yaş grubunda, yüzde 17,9’unun ise 11 yaş ve altı çocuklar olduğu görüldü. Güvenlik birimine gelen veya getirilen çocukların 2014 yılında yüzde 68,3’ü erkek, yüzde 31,7’si ise kız çocuğu oldu. 
Öte yandan sosyal kuruma teslim edilen çocuk oranı ise yüzde 3,1 oldu. Ancak geliş nedeni suça sürüklenme olarak değerlendirildiğinde; çocukların yüzde 80,8’i adli birimlere sevk edilirken yüzde 15,3’ü ailesine teslim edildi. Mağdur olarak gelen çocukların yüzde 87’si ailesine, yüzde 3,7’si sağlık kuruluşuna teslim edilirken yüzde 3,3’ü adli birimlere sevk edildi. Suça sürüklenme nedeni ile güvenlik birimlerine getirilen 117.486 çocuktan 45.211’ine yaralama suçu isnat edildi. Bu suçu 30.498 çocuk ile hırsızlık, 8.855 çocuk ile de uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak veya satın almak suçu izledi. Ayrıca 4.391 çocuk tehdit, 4.212 çocuk ise mala zarar verme suçu ile isnat edilerek güvenlik birimlerine getirildi.

En çok yaralama suçu işlendi

Güvenlik birimlerine getirilen 117 bin 486 çocuğun;
* 45 bin 211 yaralama
* 30 bin 498 hırsızlık
* 8 bin 855 uyuşturucu 
* 4 bin 391 tehdit
* 4 bin 212 mala zarar verme suçları isnat edildi.

KAN DONDURAN HADİSELER!

* Bursa’nın Osmangazi ilçesindeki bir lisenin öğrencisi, aynı sınıftaki kız arkadaşını silahla öldürüp intihar girişiminde bulundu.  
* İstanbul Küçükçekmece’de göl kenarında dolaşırken 3 gencin kendisinden sigara istediği 17 yaşındaki M.P. olumsuz yanıt vermesi üzerine kalbinden bıçaklanarak öldürüldü. 
* Geçtiğimiz aylarda da Rize’de 16 yaşındaki bir lise öğrencisi, sınıfta bir anda cebinden çıkardığı bıçakla ön sırada oturan arkadaşını boynundan bıçaklarken, ardından kendi boynunu kesmişti. Olay sonrasında saldırıya uğrayan öğrenci hayatını kaybetmişti.”
Bu konu ile ilgili sonuç
Yapılması gereken iş, ana sınıfı hariç okul hayatının en az ilk üç yılında öğrencilere ağırlıklı olarak resim, müzik, beden eğitimi derslerine ilişkin sürenin yarısından fazlasını ayırmaktır.
Bu olumsuzluklar bütünüyle çocukların psikolojini bozduğu gibi, ahlâkî değerlerini, inançlarını, sosyal münasebetlerini de bozmaktadır. Adeta geleceğin suç makineleri yetiştirilmektedir.
Bu gibi olumsuzlukların giderilmesi güçlü sosyal felsefeye dayalı aile ve okul eğitiminin gerçekleşmesiyle mümkün olabilir.
Eğitimden kasıt da esasen budur. Okulda yapılan kısmî eğitim ve ağırlıklı olarak öğretim, aile ortamında kazanılan değer duygu ve yargılarını, dil gibi becerilerini geliştiremedikçe çok da etkili olamaz.
Geleneksel eğitimin yanlışları da vardır. Çocuklara fazla konuşma, soru sorma fırsatı verilmez. Sadece büyüklerin sorularına cevap vermesi istenir. Bu nedenle çocuklar, büyükler karşısında konuşmakta zorlanır.  Not: Bu satırları yazdıktan bir süre sonra bugün (2 Mayıs 2017) itibarıyla açıklanan bir raporda ülkemizde çocukların %15”nin psikolojisinin bozuk olduğu televizyonlarda açıklandı.


[1] Siyah yazılar programdan aynen alınmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670)

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670) Döneminin önemli düşünürlerinden biridir. Önemi ise, birçok fikrinin günümüzde bile uygulanabilir olmasıdır. Lâtince ve ilahiyat tahsil etmiş. Eğitimdeki aksaklıkları görmüş ve düzeltmek istemiştir. Birçok ülke ve şehir dolaşmış, birçok okulda öğretmenlik ve hayatının son döneminde papazlık yapmıştır. Bacon, Ratka ve Vives”in etkisinde kalmıştır. İngiltere”, İngiliz okullarını ıslah etmek üzere davet edilmiş, burada bütün bilimleri bir araya toplayacak bir ansiklopedi (pansofi) yazmak istemişse de başarılı olamamıştır. “Comenius, muhtelif işlerde çalışmış ve muhtelif problemler üzerinde kafa yormuştu. İlk önce papaz sıfatıyla mezheplerin ortadan kaldırılmasına gayret etmişti. Mezhep savaşları ile Avrupa”nın tam bir sefalete ve fakirliğe düştüğünü gören Comenius, bu işin çok önemli olduğuna kanaat getirmişti. Fakat sakin bir hayat yaşayamadığı ikide birde göç etmek zorunda kaldığı için bu idealini gerçekleştirmeye muvaffak olamamıştı.  Bereket ...

MONTAİGNE"nın eğitime ilişkin görüşü.

MİCHEL MONTAİGNE  1533-1592 Fransız edibi ve Rönesans filozofu. Görüşlerini dilimize de çevrilen Denemeler (Essais) adlı eserinde toplamıştır. Denemeler isimli bu eser dilimize çevrilmiştir. “Denemeler isimli eserinde hayata yakın ve çocuğun tabiatına uygun bir eğitim tarzını savunmuş, devrinin Latin okuluna ve bu okulda uygulanan korkunç ezberciliğe, ölü bilgilere ve otoriteye dayanan sert ve katı eğitim anlayışına karşı çıkmıştır. [1] “Bunun yerine serbest şekilde karşılıklı konuşmayı öğretim metodu olarak tavsiye etmiştir. Buna rağmen o da eski dillerin öğretilmesinden vaz geçmemiş, yalnız canlı mükâleme alıştırmalarıyla basitleştirmelerini ve kolaylaştırmalarını istemiştir. [2] Beden eğitiminin eğitsel değerini bilhassa belirtmiştir. Aile ocağını çocukların eğitimi için elverişli bulmamakta, hakiki terbiyenin eğiticilerle çocukların bir arada bulunmaları sayesinde mümkün olabileceğini ileri sürmüştür” (R.G. Arkın, s.318). “Eserinin yirmi beşince bölümünde, köksüz ve ...

Medeniyeti oluşturan unsurlar

Medeniyeti oluşturan unsurlar Bugün ulaştığımız medeniyet seviyesine ulaşmamız en başından itibaren 70-80 bin yıllık insanlık macerasının eseridir. Medeniyetin oluşturulmasında insanın iç ve dış dünyası olmak üzere iki ana unsurdan söz edebiliriz: İç dünya unsurları: zekâ/akıl ve içgüdüler Bu maceranın en başında konuşma anlamında dilin oluşmuş olması gelir. Tabiîdir ki dilin oluşması için insanın doğuştan getirdiği aklını/zekâsını kullanabilmesi gerekir. [1] İnsan ve diğer canlılar doğarken zekâ ile birlikte içgüdülerle ve reflekslerle de donatılmıştır. Refleksler, bir canlının hayatını devam ettirebilmek için kullandığı bilinçdışı davranışlardır. Canlının kendini koruması yönünde etkinliği vardır. Başka bir söyleyişle canlıyı tehlikeye karşı koruyan bilinç dışı etkinliklerdir. Bunlar öğrenilmez ve hatta eğitilemez. İçgüdüler de doğuşla gelir ve kişiyi amaçlı ve bilinçli etkinliklere yöneltir. İçgüdülerin en temel özelliği insanlarda ve bazı hayvan türlerinde eğitileb...