Ana içeriğe atla

ÜLKÜCÜ MİLLİYETÇİLİK 4


Pedagojide
Milliyetçilik; yalnız milletini değil, millete ait olan bayrağını, vatanını, kutsal değerlerini sevmek, saymak ve korumak, bu değerleri kutsal saymak, el üstünde tutmak: milletin menfaatlerini en az kendi menfaatleri gibi korumak: milletin her yönüyle yükselmesine fedakârane katkıda bulunmak, bunun için çaba harcamaktır. Bu anlamda milliyetçiliğe “ülkücü milliyetçilik” denir. (Bkz. Ülkücülük)
Üç tarafı denizle, dört tarafı düşmanla çevrili, bu da yetmiyormuş gibi İstiklâl Savaşı zaferlerini hâlâ hazmedemeyen düşmanları da katarsak ve hatta aynı dinden olduğu iddia edilen pek çok Müslüman ülkelerini de bu kategoride düşünürsek, daha önce de belirtildiği gibi yakınımızda bir de “Evanjelizm” tehlikesini göz önünde bulundurursak; millî birlik ve beraberliğini sağlamış,  iç güvenliğimiz için bilimsel düşüncelerle ve dış güvenliğimiz için de millîyetçi ülkücülükle donatılmış nesiller yetiştirmek zorundayız.
Bunun için güçlü bir millî eğitim amacı ve bu amacı uygulamaya koyacak pedagogların hazırlayacağı %50”si bilime, %50”si ülkücü milliyetçi anlayışla bir program ve buna uygun yöntemler geliştirmek gerekir.
Türk milletinin bir taraftan “çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak ve hatta geçmek” amacı etrafında yukarıda Ali Haydar Taner”in, gerekse 1739 sayılı kanunun ve 1968 İlkokul Programında belirtilen amaçlar bütünüyle incelendiğinde ülkücü milliyetçi anlayışla yetiştirilmesi düşünülen vatandaşların nitelikleri açıkça görülür.
Bu nitelikler, Nazi dönemi Alman milliyetçiliği anlayışından çok farklıdır, hatta hiçbir ilgisi yoktur. Zire ülkücü milliyetçilik anlayışı vatanını korumaya hassas, barışçı ve hümanist pedagojinin izlerini de taşır. Mustafa Kemal Atatürk bu anlayışı “Yurtta sulh, cihanda sulh.” sözüyle formüle etmiştir.
Milliyetçi ülkücü; çalışkandır,  dürüsttür, doğrudur, hileci değildir, ahlâklıdır, adaletlidir, barışçıdır, vatanını, bayrağını ve millî değerlerini korur; kendinin ve ülkesinin kalkınması için çalışır ve milletin menfaatini kendi menfaatiyle eşit tutar; tarihini ve coğrafyasını bilir; uyanıktır, bilime ve bilimsel düşünceye önem verir, çevreyi ve çevresindeki canlıları korur; merhametlidir; vicdanlıdır; doğruyu savunur ve haklıdan yanadır; fikren, vicdanen hürdür; araştırıcıdır; inancına uygun olarak yaşar; nazik ve görgü kurallarına uygun davranır, Türkçeyi doğru ve güzel konuşur; azimlidir ve zorluklar karşısında yılmaz ve çözüm arar.
Bütün bu nitelikler, en az lise öğrenimi görmüş ülkücü milliyetçilerde var olması gereken bireysel, toplumsal ve insanî değerlerdir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670)

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670) Döneminin önemli düşünürlerinden biridir. Önemi ise, birçok fikrinin günümüzde bile uygulanabilir olmasıdır. Lâtince ve ilahiyat tahsil etmiş. Eğitimdeki aksaklıkları görmüş ve düzeltmek istemiştir. Birçok ülke ve şehir dolaşmış, birçok okulda öğretmenlik ve hayatının son döneminde papazlık yapmıştır. Bacon, Ratka ve Vives”in etkisinde kalmıştır. İngiltere”, İngiliz okullarını ıslah etmek üzere davet edilmiş, burada bütün bilimleri bir araya toplayacak bir ansiklopedi (pansofi) yazmak istemişse de başarılı olamamıştır. “Comenius, muhtelif işlerde çalışmış ve muhtelif problemler üzerinde kafa yormuştu. İlk önce papaz sıfatıyla mezheplerin ortadan kaldırılmasına gayret etmişti. Mezhep savaşları ile Avrupa”nın tam bir sefalete ve fakirliğe düştüğünü gören Comenius, bu işin çok önemli olduğuna kanaat getirmişti. Fakat sakin bir hayat yaşayamadığı ikide birde göç etmek zorunda kaldığı için bu idealini gerçekleştirmeye muvaffak olamamıştı.  Bereket ki g

MONTAİGNE"nın eğitime ilişkin görüşü.

MİCHEL MONTAİGNE  1533-1592 Fransız edibi ve Rönesans filozofu. Görüşlerini dilimize de çevrilen Denemeler (Essais) adlı eserinde toplamıştır. Denemeler isimli bu eser dilimize çevrilmiştir. “Denemeler isimli eserinde hayata yakın ve çocuğun tabiatına uygun bir eğitim tarzını savunmuş, devrinin Latin okuluna ve bu okulda uygulanan korkunç ezberciliğe, ölü bilgilere ve otoriteye dayanan sert ve katı eğitim anlayışına karşı çıkmıştır. [1] “Bunun yerine serbest şekilde karşılıklı konuşmayı öğretim metodu olarak tavsiye etmiştir. Buna rağmen o da eski dillerin öğretilmesinden vaz geçmemiş, yalnız canlı mükâleme alıştırmalarıyla basitleştirmelerini ve kolaylaştırmalarını istemiştir. [2] Beden eğitiminin eğitsel değerini bilhassa belirtmiştir. Aile ocağını çocukların eğitimi için elverişli bulmamakta, hakiki terbiyenin eğiticilerle çocukların bir arada bulunmaları sayesinde mümkün olabileceğini ileri sürmüştür” (R.G. Arkın, s.318). “Eserinin yirmi beşince bölümünde, köksüz ve kuru

Medeniyeti oluşturan unsurlar

Medeniyeti oluşturan unsurlar Bugün ulaştığımız medeniyet seviyesine ulaşmamız en başından itibaren 70-80 bin yıllık insanlık macerasının eseridir. Medeniyetin oluşturulmasında insanın iç ve dış dünyası olmak üzere iki ana unsurdan söz edebiliriz: İç dünya unsurları: zekâ/akıl ve içgüdüler Bu maceranın en başında konuşma anlamında dilin oluşmuş olması gelir. Tabiîdir ki dilin oluşması için insanın doğuştan getirdiği aklını/zekâsını kullanabilmesi gerekir. [1] İnsan ve diğer canlılar doğarken zekâ ile birlikte içgüdülerle ve reflekslerle de donatılmıştır. Refleksler, bir canlının hayatını devam ettirebilmek için kullandığı bilinçdışı davranışlardır. Canlının kendini koruması yönünde etkinliği vardır. Başka bir söyleyişle canlıyı tehlikeye karşı koruyan bilinç dışı etkinliklerdir. Bunlar öğrenilmez ve hatta eğitilemez. İçgüdüler de doğuşla gelir ve kişiyi amaçlı ve bilinçli etkinliklere yöneltir. İçgüdülerin en temel özelliği insanlarda ve bazı hayvan türlerinde eğitileb