MÜSLÜMANLIKTAN DEİZME VE ATEİZME DOĞRU GİDİŞ 2
GENÇLER NEREYE GİDİYOR?
DİN EĞİTİMİ
VE ÖĞRETİMİ Bkz. Çocuk gelişimi,
eğitim ilkeleri. (Bu metin yazdığım Pedagoji Ansiklopedisinden alınmıştır. Okuyucu bu konuları da bilmelidir.)
Durum
tespiti [1]
Gerek pedagoji tarihine baktığımızda gerekse günümüzde
dinin; bizim açımızdan İslâmiyet”in yani Müslümanlığın çocuklara nasıl öğretmemiz
gerektiği hususunda yapılmış bir bilimsel çalışma, ileri sürülmüş bir fikir veya
metot görmüyoruz.
Din öğretimi genel olarak bin yıldan beri Kur”ân”ın ne
dediğini bile anlamayan ve geleneksel usullerle kulaktan dolma bilgilere, bir
takım hurafe ve geçmişte yaşamış iyi insanların hayatlarından doğru-yanlış
oldukça da abartılarak; uçan şeyhler, minderinin altından para çıkaran şeyhler,
kavuğunda keramet olanlar, cübbesini giymekten medet umanlar, Arapça alfabenin
kutsallığından söz edenler ve daha nice uydurulmuş hikâyeler, din olarak
anlatılmıştır, gerçek dini bilmeyen halk ise ancak bunlara inanmıştır ve
inanmaya da devam etmektedir. Günümüzde dahi “peygamber terliği, giyenin
peygamberi rüyasında göreceği, bir takım taşların insanları kötülüklerden
koruyacağı, vücuduna temiz olarak girip kirlenmiş olarak çıkan “deve sidiğinin” şifa olduğuna inananlar
bulunduğunu gören ve biraz düşünen insanları şaşırtmaktadır.
Günümüzde bile 4-5 yaşında Kur”ân kursu adı altında
çocuklara bir takım güya dinî bilgiler verilmektedir. Öyle bi başı açık gezdiği
için kızı annesine “orospu” diyebiliyor, bu küçücük çocuk, ölüm yaşamaktan daha
iyi, cennete giderim diyebiliyor.
Yapılan bir araştırmada Müslümanım diyenlerin %70”nin
Müslümanın ahlâka ihtiyacı yok demesi, bir başka araştırmada Müslümanların
Kur”ân”da yazılı olan esaslara göre yaşamadığı (ki bazı Hıristiyan ülkelerinin Müslüman gibi yaşadığı) tespit
edilmiştir.
Bin yıl önce Müslümanlığı din olarak kabul etmiş olan
bu millet, dinini vaz eden Kur”ân”ı anlamadan bin yıl okumuştur.
Selçuklu ve Osmanlı döneminde Kur”ân Türkçeye
çevrilmişse de bunlar el yazması olduğundan ancak üç-beş nüsha çoğaltılabilmiştir.
Matbaa veya çoğaltma tekniği Uygurlar tarafından icat edilmiş, Çin”de de
uygulanmışsa da bu geliştirilememiştir. Avrupa kitap çoğaltmayı daha pratik
hâle getirmiş ve başta İncil olmak üzere seri hâlde kitap yayımı başlamıştır.
Türklerin ilk Müslüman olduğu zamanlardan başlayarak
muhtelif zamanlarda Kur”ân Türkçeye tercüme edilmişse de bunlar el yazısı
olduğundan ancak sınırlı sayıda çoğaltılabilmiştir.
Osmanlıların 1400”lü yıllarında ve daha sonra da
matbaa kullanılmış ise de çok sınırlı sayıda kitap basılmış, 1729 yılında daha
geniş kapsamlı matbaa Müteferrika tarafından açılmış ise de din kitaplarının
basımı yasaklanmıştır.
Bu durum cumhuriyetin ilânına kadar devam etmiş,
Atatürk, tercüme ücretini kendisi ödeyerek Elmalılı Hamdi Yazır”a tercüme ettirerek
on bin nüsha basılarak camilere ve kışlalara dağıtılmıştır. Böylece ilk defa kapsamlı
olarak Kur”ân Türkçeye tercüme edilerek yaygınlaşmıştır. Son yıllarda ise
birçok tercüman tarafından yeni çeviriler ve mealler yayımlanmıştır. Bugün
Kur”ân”ı Türkçe olarak anlayabiliyorsak bunu Atatürk”e borçluyuz.
Yukarıda
kısaca özetlenen metinden anlaşılacağı gibi bin yıl Kur”an”ın halk yığınları
tarafından anlaşılmamış olması, bir kısım hocaların kendilerine göre hurafeler
katarak dini anlatmaları, toplumda geniş ölçüde bir din eğitimi açığı meydana
getirmiştir. Bu din açığı ise günümüzde hâlâ Kur”ân okumayı öğretmek şeklinde kapatmaya
çalışılmaktadır. Okullarda okutulan Din Dersi ve kitapları ise yetersiz olduğu
gibi annelerin, babaların ve öğretmenlerin de din eğitimi konusunda
metodolojik, pedagojik ve psikolojik formasyonlarının yetersizliği yüzünden EKSİK
VE YANLIŞ ALINAN DİNİN YERİNİ NEREDE VE NASIL EĞİTİM GÖRDÜĞÜ BELLİ OLMAYAN
TARİKATÇILAR, HOCA GÖRÜNÜMLÜ DİN ADAMLARININ HURAFELERLE DOLU DİN ANLAYIŞI
DOLDURMAKTADIR.
Yorumlar
Yorum Gönder