Ana içeriğe atla

MÜSLÜMANLIKTAN DEİZME VE ATEİZME DOĞRU GİDİŞ 1


MÜSLÜMANLIKTAN DEİZME VE ATEİZME DOĞRU GİDİŞ   1
  GENÇLER NEREYE GİDİYOR?


DİN
Din:  1. din b. Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum, diyanet: “Her dinin mabetleri bütün müminlere açıktır.” -H. C. Yalçın. 2. din b. Bu nitelikteki inançları kurallar, kurumlar, töreler ve semboller biçiminde toplayan, sağlayan düzen: “Yazık ki bu sanat ve din bahsinde bana arkadaşlık edecek kültürde değil.” -R. H. Karay. 3. mec. İnanılıp çok bağlanılan düşünce, inanç veya ülkü, kült (Güncel Türkçe Sözlük)
Din: 1. İnsanların anlayamadıkları, karşısında güçsüz kaldıkları doğa ve toplum olaylarını, tasarladıkları doğaüstü, gizemsel nitelikli güçlerle açıklamaya yönelmeleri olgusu. 2-Bu nitelikteki tasarımların kurallar, kurumlar, törenler ve simgeler biçiminde örgütlenmesini sağlayan düzen (BSTS / Toplumbilim Terimleri 1975)
Din: Görünen, görünmeyen doğaüstü güç, nesne ya da varlığa inanma nedeniyle doğmuş olan ve bireylerin gerek birbirleriyle, gerek çevreleriyle ilişkilerini birtakım kutsal uygulama ve davranışlarla düzenleyen, sağlayan evrensel olgu. bk. ilkel din, halk dini, arınma, kurban, sakınma, krş. büyü, tören, kutyasak, muska (BSTS / Halkbilim Terimleri Sözlüğü 1978).
İslâmiyet
Din denilince Müslümanlar İslâm dinini anlar. İslâm dini makul, kolaylaştırıcı, inanmaya zorlamayan, insanî değerleri vaz eden, ruhban sınıfı olmayan, herkesin inanmakta serbest olduğunu belirten bir dindir.
Dinin mahiyeti ve zarureti
Din, insanoğlunun varoluşundan beri çeşitli şekillerde var olmuştur.
Semâvî din olarak bilinen Musevilik, Yahudilik, Hıristiyanlık ve Müslümanlık dinlerinin kitaplarında ilk insanın ve ilk peygamberin Âdem olduğu belirtilir. Âdem”in ne zaman yaratıldığı ve yaşadığı bilinmediği gibi tarih öncesi karanlık çağlar hakkında bilgimiz yoktur.
Açıkça bilinen ilk tapınak olan Zigguratların MÖ 4000 yıllarında yapıldığı bilinmektedir. Demek ki, yazının bulunmasından yani 4000 bin yıl öncesinde yaşayan insanların da bir dini inancı olmuş olmalı ki daha sonra din adına tapınaklar yapılmıştır. [1]
Taş çağlarından kalma bazı buluntular, mağaralara yaptıkları resimlerden bir şeyler anlaşılsa bile onların gerçekte nasıl yaşadıkları, aileleri nasıl oluşturdukları, neye ve nasıl inandıkları hakkında bilgimiz yoktur.
Ancak dinler tarihinin ve genel tarihin verdiği bilgilere bakarak bazı çıkarımlar yapabiliriz. Bu bilgilere göre, bütün peygamberler; insanların kendilerini yaratan gerçek Tanrı”yı unutup, bir tarafa bırakıp Güneş”e, Ay”a, yıldızlara, ağaçlara ve daha sonra kendilerinin yaptıkları putlara tapınmalarından vazgeçirmek için çaba harcadıkları dinler tarihinde de bildirilmektedir.
Onlar Güneş, Ay, ağaç, ateş gibi şeylere kendilerine faydalı olduğu düşüncesiyle tapınmışlardır. Bunlara tapınmazlarsa zararları olacağını düşünmüş olabilirler. Fakat bu, zaman geçtikçe insanları tatmin etmemiş, bunların yerine görebilecekleri, dokunabilecekleri, gözlerinin önünde bulunduracakları putlar yapmışlar ve bunlara tapınmışlardır.
Ama netice itibarı ile insanlar şu veya bu sebeple kendilerine tapınacak bir şey bulmuşlardır. Başka bir söyleyişle dinsel inancın dışında kalmamışlar, her toplum kendine uygun tanrı yaratmıştır.
Kısaca insanlar, bir şeye inanmak zarureti hissetmiştir.
Bir toplumda din/inanç değiştirilmesi en zor olan bir kültür öğesidir. Arka arkaya, hatta aynı dönemde birkaç peygamber gelmesi de bunu işaret eder ve bunların etkileri de uzun süreli olmamıştır. Ta ki Musa”ya gelinceye kadar. Bundan sonra kitapla gelen bilhassa Hz. İsa ve Hz. Muhammed eski inançların değiştirilmesinde en etkili peygamberler olmuştur.


[1] İnsanlık tarihinde bir eser olarak bulunan Urfa”daki Göbeklitepe”ye bakılınca günümüzden 12 bin yıl öncesine varan ve bir tapınak olduğu düşünülen bir gerçek vardır. 12 bin yıl öncesinde bu taşlar düzgünce yontulup birleştirilebilmişse bunun geriye doğru belki bin, belki iki bin yıl daha gerisine doğru gitmek gerekir. Bu açıdan bakıldığında belki şu anda izahını yapamadığım ama araştırmalarla olabileceğini zannettiğim bu dönem Şit Peygamber dönemine rastlar gibi görünmektedir. Çünkü Peygamberler tarihinin bildirdiğine göre Şit Peygamber matematik ve geometri bilgisine sahipti. Bu taşlar da benzer şekilde bir hesap-kitapla yapılmış görünmektedir. Şit Peygamberin de bin yıl kadar yaşadığı rivayet edilir. Kabul edelim ki öyledir, yuvarlak hesap Âdem Peygamber buna göre 15 bin yıl kadar önce yaratılmıştır. Soru şu: Peki milyonlarca yıl öncesinde yaşamış olduğu kafa taslarından anlaşılan Natedral ve diğerleri ne olacak? Bu konuyu da ayrıca bulmaya çalışacağım. Biraz da siz düşününüz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670)

JAN AMOS COMENİUS (1592-1670) Döneminin önemli düşünürlerinden biridir. Önemi ise, birçok fikrinin günümüzde bile uygulanabilir olmasıdır. Lâtince ve ilahiyat tahsil etmiş. Eğitimdeki aksaklıkları görmüş ve düzeltmek istemiştir. Birçok ülke ve şehir dolaşmış, birçok okulda öğretmenlik ve hayatının son döneminde papazlık yapmıştır. Bacon, Ratka ve Vives”in etkisinde kalmıştır. İngiltere”, İngiliz okullarını ıslah etmek üzere davet edilmiş, burada bütün bilimleri bir araya toplayacak bir ansiklopedi (pansofi) yazmak istemişse de başarılı olamamıştır. “Comenius, muhtelif işlerde çalışmış ve muhtelif problemler üzerinde kafa yormuştu. İlk önce papaz sıfatıyla mezheplerin ortadan kaldırılmasına gayret etmişti. Mezhep savaşları ile Avrupa”nın tam bir sefalete ve fakirliğe düştüğünü gören Comenius, bu işin çok önemli olduğuna kanaat getirmişti. Fakat sakin bir hayat yaşayamadığı ikide birde göç etmek zorunda kaldığı için bu idealini gerçekleştirmeye muvaffak olamamıştı.  Bereket ...

MONTAİGNE"nın eğitime ilişkin görüşü.

MİCHEL MONTAİGNE  1533-1592 Fransız edibi ve Rönesans filozofu. Görüşlerini dilimize de çevrilen Denemeler (Essais) adlı eserinde toplamıştır. Denemeler isimli bu eser dilimize çevrilmiştir. “Denemeler isimli eserinde hayata yakın ve çocuğun tabiatına uygun bir eğitim tarzını savunmuş, devrinin Latin okuluna ve bu okulda uygulanan korkunç ezberciliğe, ölü bilgilere ve otoriteye dayanan sert ve katı eğitim anlayışına karşı çıkmıştır. [1] “Bunun yerine serbest şekilde karşılıklı konuşmayı öğretim metodu olarak tavsiye etmiştir. Buna rağmen o da eski dillerin öğretilmesinden vaz geçmemiş, yalnız canlı mükâleme alıştırmalarıyla basitleştirmelerini ve kolaylaştırmalarını istemiştir. [2] Beden eğitiminin eğitsel değerini bilhassa belirtmiştir. Aile ocağını çocukların eğitimi için elverişli bulmamakta, hakiki terbiyenin eğiticilerle çocukların bir arada bulunmaları sayesinde mümkün olabileceğini ileri sürmüştür” (R.G. Arkın, s.318). “Eserinin yirmi beşince bölümünde, köksüz ve ...

Medeniyeti oluşturan unsurlar

Medeniyeti oluşturan unsurlar Bugün ulaştığımız medeniyet seviyesine ulaşmamız en başından itibaren 70-80 bin yıllık insanlık macerasının eseridir. Medeniyetin oluşturulmasında insanın iç ve dış dünyası olmak üzere iki ana unsurdan söz edebiliriz: İç dünya unsurları: zekâ/akıl ve içgüdüler Bu maceranın en başında konuşma anlamında dilin oluşmuş olması gelir. Tabiîdir ki dilin oluşması için insanın doğuştan getirdiği aklını/zekâsını kullanabilmesi gerekir. [1] İnsan ve diğer canlılar doğarken zekâ ile birlikte içgüdülerle ve reflekslerle de donatılmıştır. Refleksler, bir canlının hayatını devam ettirebilmek için kullandığı bilinçdışı davranışlardır. Canlının kendini koruması yönünde etkinliği vardır. Başka bir söyleyişle canlıyı tehlikeye karşı koruyan bilinç dışı etkinliklerdir. Bunlar öğrenilmez ve hatta eğitilemez. İçgüdüler de doğuşla gelir ve kişiyi amaçlı ve bilinçli etkinliklere yöneltir. İçgüdülerin en temel özelliği insanlarda ve bazı hayvan türlerinde eğitileb...