MÜSLÜMANLIKTAN DEİZME VE ATEİZME DOĞRU GİDİŞ 3
Din
eğitiminde ve öğretiminde zaman tayini
Çocukları 4-5 yaşında Kur”ân kurslarına veya mahalle
mekteplerine yahut tarikat kurumlarına göndererek Kur”ân okumayı öğretmek, din
eğitimi ve öğretimi yaptırmak değildir Bkz.
Kur”ân okumayı öğrenme yaşı).
Din, kabullere dayalı dogmatik bir yapıya sahiptir.
Her dinin dogmatik esasları kendi kitaplarında insanlara bildirilmiştir. Bu
dogmatik yapının bir tarafı somut, diğer tarafı ise soyuttur.
Somut kavramlar ve uygulamalar: Dinin görünen ve yaşanan somut yüzü; namaz, oruç, hac, zekât gibi ibadete ait
esasları anlamak ve yapmak, göz önünde olduğu için öğrenmek ve kavramak kolaydır.
Soyut kavramlar ve inanışlar: Hiçbir zaman için göremeyeceğimiz ve göremediğimiz Allah, melek, ahiret günü, miraç, vahiy, peygamber,
dua, sevap, günah, âlem, Allah”ın zatî
sıfatları, Allah”ın nasıl ve nerede olduğu gibi soyut kavram ve hususlar;
değil çocukların büyüklerin bile kavrayamayacağı kadar soyuttur.
Somut olduğu belirtilen ibadetlerin içeriğinde bile
soyut kavramlar vardır. Örneğin okunan sureler içinde geçen hamd, rab, âlem,
malik, yevm, sübhanallah ve diğerleri ve bütünüyle Fatiha suresi ile diğer sure
ve dualarda geçen kavram ve soyut sözcükler akla gelir.
Çocuğun yaşamadığı, görmediği, işitmediği her şey
soyuttur, müphemdir, bilinmezdir. Bilme, işitme, görme ve buna bağlı olarak
inceleme, araştırma, soruşturma yapmadan bilim, kendiliğinden icat edilemez.
Ama çocukların soyut olan dinî kavramların muhtevası
ile karşılaşması, tanışması ve o zamanı yahut o olayı yaşaması da mümkün
değildir.
Dinle ilgili bazı terimler, kelimeler ile sure ve
duaların anlamı öğretilebilir. Ama bu öğrenme soyut olan kavramları anlama bakımından
yeterli olmaz.
Piaget ve takipçileri pedagoglar, çocukların 11-15 yaş
öncesinde somut nesneler üzerinde düşünürken, bu yaşlar arasında soyut
kavramlarla da düşünmeye başlar. Bunun anlamı, soyut kavramlara yönelik eğitim
ve öğretimi bu yaşlar içinde çocuklarla karşı karşıya getirmektir. Bu da çoğu
zaman mümkün değildir.
Buna rağmen sorun, esas itibarıyla dinin soyut cihetlerinin
öğretilmesidir.
Dinin anlaşılmasının ve benimsenmesinin zamanlama,
eğitim ve öğretim yönü vardır.
Zamanlama:
Eğitimin her uygulamasında, ahlâkın, değerlerin, soyut şeylerin vs.
kavratılmasında çocuğun algılama, soyut işlemleri zihninde yapabilme yaşına
gelmesi gerekir. Bu da yeterli olmaz.
Bu yaşlarda çocuklar; Allah kimdir? Nerededir? Nasıl
yaşar? Neye benzer? Gücü ne kadardır? soruları çocuğun zihninde fırtınalar
estirir. [1]
Bu fırtınanın dinebilmesi için bir gün patlar ve bu
soruları sesli olarak büyüklerine sormaya başlar. Çocuğun soru sorması pedagojik
yönden sorduğu konuda öğrenmeye hazır olması demektir. Soru sormak, ayrıca onun
öğrenmek için zihinsel bir gayret içinde olduğunu, kendi kendini güdülendiğini
de işaret eder (Bkz. güdü). Bunu pedagojik terimle “kazanım” olarak ifade
ederiz (Bkz. edinme, kazanma).[2]
İşte bu
nokta
1. Çocuğun soru sorması, onun dinle ilgili soyut
kavramları öğrenmeye hazır olduğunu, bunun için soyut kavramları kavrama ve
anlama düzeyine geldiğini ve dinle ilgili soyut kavramlarının öğretilmesinin
tam zamanının geldiğini gösterir.
2. Çocukların soyut kavramları anlama ve kavrama
seviyesi ile ilgili araştırmalara dayanarak (Piaget gibi) elde edilen bilgilere
göre öğrencilere din bilgisi dersine başlanması gerektiğini gösterir.
Bu kavrama,
bugün ilkel olarak çocukları cehennem, günah gibi korkutmalarla, cennet gibi
hayatlarında hiç yaşayamayacakları onlar için hayalî olan ödülle din öğretmek,
öğrenme yönünden bu üzerine yazılan yazıdan farkı olmaz.[3]
Özetle,
soyut dinî kavramların tam ve doğru algılanabilmesi, anlaşılabilmesi ve
kavranabilmesi için çocuğun yeter zihinsel olgunluk seviyesine ulaşmasını
beklemek gerekir. Daha önce verilirse, bir elmayı ham iken yemeye benzer, geç
kalınırsa da elmanın dalından çürümesine benzer.
[1] Bu gibi soruları ben,
bizzat oğlumdan dinledim. 11-12 yaşlarındaydı, bir gün birlikte eve dönerken,
evin yakındaki bir ağacı göstererek, “Baba, Allah bu ağacı bir parmağıyla
kaldırabilir mi?” sorusuna “Evet.” deyince, “Peki, şu apartmanı bir parmağıyla
kaldırabilir mi?” evet deyince ardı ardına daha büyük bir apartmanı, daha sonra
şu dağı diye sormaya devam etti. Demek ki bu gibi sorular onun zihninde daha
önceden belirmişti. İşte bu soyut olan dinle ilgili bilginin zamanının
geldiğini anlamıştım.
Sonra, oğlumu ortaokulu bir sebepten dolayı
elçilik okulunda okutmak zorunda kalmıştım. Orada da din dersi vardı. Bir gün
bana, “Baba, bize Fatiha suresinin anlamını İngilizce öğretiyorlar, Allah
İngilizce bilir mi?” Çocuklarınızı dinleyiniz ve ona doğru bilgiler
veriniz.
[3]
Bkz. Eğitim tanımları. Bu tanımlarda pek çok eğitimcinin/pedagogun öğrenmenin
kalıcı davranışlar oluşturduğunu iddia eder. Öğrenme, kalıcı davranışlar
oluşturmaz. Ayrıca öğrenmenin düşünceye ve çocukta bir fikir oluşturmasına da
hitap etmesi gerekir. Elbette öğrenmenin hiç etkisi olmadığını ifade etmek
doğru değildir. Öğrenme edimsel ve kazanımsal olmadığı sürece yeterli olmaz.
Çünkü öğrenilen bilgilerin önemli bir kısmı daha 24 saat geçmeden, bir hafta
sonra ise geriye kalanın önemli bir kısmı unutulur veya hatırlanmaz. Ancak
bilgi, çocukta “aşina” şeklinde kalır.
(Bkz. burada
geçen bütün pedagojik terim ve kavramlar).
Yorumlar
Yorum Gönder